Ben kendim bildim bileli yürürüm.
Hatırlıyorum da ortaokul ve lise’ye giderken evimizle okulum aramızda yaklaşık 15-20 dakikalık bir mesafe vardı ve okula giderken de gelirken de yürüdüm.
Bunun dışında evimize yakın bir yürüyüş yolu vardı, annem ile tatil günlerinde mutlaka birlikte yürürdük. Bu yürüyüşler en az 1 saatlik hızlı yürüyüşlerdi.
Üniversiteye başladım, yine bırakmadım yürüyüşü. İzmit’in şehir içinde meşhur bir tren yolu vardı. O yolu her gün gidip gelirdim. Kaldığım yurda giden otobüslerin son durağı, bu tren yolunun sonundaydı. Üniversiteden çıkıp yarım saat yürür, yolun sonundan otobüse binerdim. Bilerek yapardım, sırf yürümek için.
Yürümek kanıma öyle girmişti ki yürüyemediğim günler bir vicdan azabı, bir sıkıntı beni hiç rahat bırakmazdı. Halen de öyleyim. En son son 3 haftadır hiç yürüyemedim, bu hafta sonu bir yürüdüm ki bıraksalar beni 2-3 saat yürüyebilirdim. O kadar çok özlemişim.
Benim için bu bir spor değil bir bağımlılık. Bir de ben öyle böyle değil bayağı bir hızlı yürürüm, elimde değil alışkanlık. Etrafımdakiler bana hadi gel birlikte alışverişe çıkalım demezler. Çünkü ben koştura koştura yürüdüğüm için benimle birlikte olanlar çoktan arkamda kalmıştır. Bırakın alışveriş yapmayı bir ara nerede bir dinlensek de nefes alsak diye bir çare ararlar. Ben onlara uyum sağlamaya çalıştığımda da işkence olur benim için, çünkü ben yavaş yürüyemem. Benim için çin işkencesine dönüşür
Zaten ben öyle salına salına yürüyerek mağaza gezen, ara ara durup iki saat vitrinlere bakan bir tip olamadım hiçbir zaman. Ne alacağımı belirler tak girer alırım. Geçenlerde bir ayakkabı mağazasına öyle hızlı ve sert girmişim ki, adamcağız bana çekine çekine bir ayakkabı gösterirken “Abla siz avukat mısınız ?” diye sordu. Yok değilim, niye böyle sordunuz deyince, Abla mağazaya öyle bir girdin ki avukat zannettim sizi dedi. Siz tahmin edin yani.
Ve halen yürüyüşlere devam ediyorum. Benim için temel olan zayıflamak ya da zayıf kalmak değil. Yürümek benim için nefes almak demek.
Ben 45 kilo olduğum zamanlar da yürüdüm. Doğumdan sonra aldığım kilolarımı vermeye çalışırken de yürüdüm.
Keyfim yerinde olduğunda da yürürüm, çok sinirlendiğimde de yürürüm. Sinirimden tüm saçlarım diken diken olduğunda, sabrım tükendiğinde ve her an karşımdakine karşı bir öfke patlaması yaşamadan önce de yürürüm. İyi gelir, öfkemi kontrol altına alırım.
Bir hesapladım, ortalama günde 6-7 km yürüyorum. Yürüyemediğim günler de oluyor ve yaklaşık bu günleri de hesaba katarak bir ortalama rakam çıkarmak istersem, yılda ortalama min 1200 km yürüdüğümü söyleyebilirim.
Koşmak istiyordum bu aralar, bununla ilgili araştırmaya başladım.
Yeni bir kitap bitirdim bununla ilgili. Koşmak isteyenlere ve koşanlara tavsiye ederim.
Haruki Murakami’nin “Koşmasaydım Yazamazdım” kitabı. İnsanın okudukça koşası geliyor. Mutlaka okuyun derim.
Ama bir yandan da fark ettim ki aslında ben hafif koşuyorum.
Nasıl mı diyeceksiniz.?
Geçen yolda yürürken cebimden mp3 çalarımı çıkartırken kredi katım düşmüş yola ve ben fakında değilim. Hızla yürürken arkamdan bir el omzuma değdi.
Dönüp baktığımda genç bir lise öğrencisi nefes nefes kalmış, bana kartımı uzattı. “Abla, kartınızı düşürdünüz” dedi ve bana kartımı geri verdi.
Teşekkür ederek tekrar yürüyüşüme devam edecektim ki, en son şunu söyledi.
“Abla çok hızlı yürüyorsun ya”
Ve ben bir fark ettim ki, gerçekten çok hızlı yürüyorum. Yürüyüş ile koşmak arasında bir şey yapıyorum. Uçar gibi yürüyorum. Hafif bir tempoyu arttırsam aslında koşacağım. Yürüdüğüm yolda kim varsa herkesi geçiyorum. Sadece hızlı koşanlar beni geçiyor.
Tüm bunları niye mi anlattım derseniz konuyu başka bir spora getireceğim aslında.:)
Daha önce de bahsetmiştim., son altı aydır beni mahveden sırt ve boyun ağrılarım var.
Tipimdir ben, doktora gitmemek için her şeyi yaparım, en son bir çare bulamam ondan sonra giderim.
Bu ağrılarım için de tabii ki doktora gitmek benim için son düşünce ve son uygulama olacağı için, dedim ki sen önce bir araştır bir sor ne iyi geliyor, ne yapman lazım diye.
Karşıma tabii ki plates ve yoga çıktı.
Geçmişte bir plates deneyimim olmuştu Kısa bir yoga maceram da var, evlere şenlik. Uzun zaman geçmiş aradan nasıl olduklarını unutmuşum.
Ve ilk plates dersin nasıl geçti diye sorarsanız?
Ne siz sorun ne ben anlatayım.
Vücudumda ne kadar kas varsa hepsi ağrı içinde o gün sabahı zor ettim.
Ve bu ders bana şunu anlattı ki.
Bu kadar yürümüşüm, kaslarım çok iyidir, kuvvetlidir derken, meğersem yürümek farklı, plates farklı bir şeymiş onu anladım.
Zaten ilk plates dersinde, hoca grubu bırakıp ve benim başıma ekşiyip hareketleri yaptırmaya çalışınca bu konuda ne kadar sıfır olduğumu anladım.
Grupta benden kilolu kişiler bile çok rahat hareketleri yaparken ben o kadar zorlandım ki anlatamam.
Plates ile vücudunuzda ne kadar kas varsa hepsini çalıştırabiliyorsunuz, bunu çok net anladım
Ne sporu yaparsanız yapın, ama yine plates yapın derim.
Ben tabii ki bundan sonra da yine yürüyüşümü yapacağım ama platese devam etmem lazım. Hem ağrılarımdan kurtulmak hem de kaslarımı çalıştırmak ve esnetmek için
Ve yoga….
Benim geçmişteki yoga maceram canım arkadaşım Aslı ile olmuştur. Bundan ayrı bir hikâye çıkar. İşin felsefesini öğrenmeden hooop kendini yoga dersine atarsan tabi evlere şenlik bir şey çıkar.
Başka bir yazıda bundan bahsedeceğim.
Geçenlerde katıldığım yoga dersinde de zaten tam bir kütük olduğumu anladım. İnsan kendine kütük der mi? evet ben diyorum çünkü hareketleri yapmakta çok zorlandım.
Yoga hocası da başıma ekşidi, beni esnetmek için. Dersten çıkınca bana şunu söyledi.
Çiğdem çok güçlüsün ama hiç esnek değilsin?
Kesinlikle hayatınızda yoga olması lazım derim
Son olarak, yürüyün yürüyün yürüyün….. hatta koşun, koşun ve koşun
Ama platese de yogaya da bulaşın. Bulaşmakla kalmayın hayatınıza katın.