Ben de her anne gibi takip ediyorum; sağlığa zararlı olan maddeler neler? Yiyecek ve içeceklerde hangi katkı maddelerinden uzak durmalıyız? Etiket içerikleri nasıl okunur? vb diğer tüm detayları araştırıyorum, öğrenmeye çalışıyorum.
Tüm hususları inceliyor, kendimce not alıyor, kızım ve ailem için en uygununu belirlemeye çalışıyorum. Çıkan her yeni haberde doğru bildiklerimizin yanlış, yanlış bildiklerimizin de doğru olduğunu okuyunca önce bir afallıyor, sonra neye inanacağımı şaşırıyorum. En nihayetinde ya kendi bildiğimi uyguluyor, ya da kaynağına en güvendiğim bilgiyi dikkate almaya çalışıyorum. Kaynağına güvendiğim bilgiler de zaten bilimsel bilgilerdir. En son Palm Yağı hikayesini ben de okudum araştırdım. Bazı şeylerde kafam halen net değil ama biliyorum ki, yine bu konuda da kaynağına güvendiğim bilimsel bilgileri, verileri dikkate alacağım.
Üç çocuk büyütmüş annem, tüm bu hengâmeler içinde şaşırıyor, torunlarına en doğruyu verebilmek adına elinden geleni yapmaya çalışıyor. Bir dedektif gibi bilgi kaynaklarını dinliyor, deliller topluyor. Sonra en doğrusunu uygulamaya çalışıyor. Kendi zamanında bizleri büyütürken böyle şeyler yoktu tabii. “Organik Ürün” kavramı, “Semt Pazarı” kavramı ile eş anlamlıydı. Çocukluğumun pazarından alışveriş yaptığımız ürünler, artık organik ürün başlığı altında marketlerde özel raflarda satılmaya başlandı. Kimi ürünler zaten ya çok pahalı ya da heryerde istediğin zaman bulamıyorsun. Tavuk diye bildiğimiz hayvancağız bile “Köy Tavuğu” ve “Hormonlu Tavuk” olarak kendi içerisinde ikiye ayrıldı. Doğal olarak yumurtaları da bu kapsamda iki gruba ayrılmış oluyor. Tavuklar da bir şaşkın halde yani…
Herşeyin içinde bir katkı maddesi var, kimyasal maddeler var. Katıldığım bir seminerde kimya konusunda uzman bir öğretim üyesi şunu söylemişti; “Her gün yeni kimyasallar bulunuyor ve üretiliyor. Bildiğimiz kimyasallara binlerce yenisi ekleniyor.” İnanın bu çok korkutucu bir bilgi. Birinden kaçayım derken o gün zaten hayatınıza yeni bir tanesi ekleniyor. Ve herşeye sil baştan yeniden başlıyorsunuz.
Ben bir anne olarak her şeye birebir uyabiliyor muyum? Kesinlikle hayır… Kendi adıma bunu yapmam mümkün değil zaten. “Yanılıyorsun, çok daha iyisini yapabilirsiniz” diyebilirsiniz.. Haklı olabilirsiniz, ama yine de yapacaklarımızın bir yere kadar olduğunu düşünüyorum. Her şeyin sanayileştiği, teknolojik hale geldiği bir devirdeyiz. Siz yediklerinizin en doğalını seçseniz bile, evinizden dışarı çıktığınız an dışarıdaki kirli havayı solumaya başlıyorsunuz bir kere. Ve soluduğunuz hava ile yine vücudunuza kimyasalları alıyorsunuz.. Sürekli bir bağımlı olarak kullandığımız cep telefonlarının, başından ayrılamadığımız bilgisayarların zararlarından bahsetmiyorum bile.
Ama tüm bu düşünceler “pes ettim” anlamında değil. Tam tersi, herşeye inat, elimde geldiğince, kendimce inandıklarımı da uygulamaya çalışıyorum. Özellikle beslenme adına çocuğum için en iyisini yapmaya çalışıyorum.
Bunlar neler derseniz;
*Kesinlikle asitli içecekler, ice tea vb gibi şekerli kutulu içecekler içirmiyorum. Kızım 9 yaşında ve halen bunlarını tadını bilmiyor.. Küçücük çocukların bunları içtiğini gördüğümde üzülüyorum.
*Fast Food tarzı yemekler yedirmiyorum
*Abur cubur olan şeyleri tamamen kesemiyorum ama en azında minimum seviyede tutmaya çalışıyorum
*Mevsiminde meyve ve sebze yedirmeye çalışıyorum
*Hazır meyve suyu içirmiyorum, taze sıkılmış meyve suyu veriyorum.
*Konserve ve salamura gıdalardan uzak tutmaya çalışıyorum. Örneğin, salam sosis hiç yemedi.. Artık kendi de tadını merak etmiyor. Kesinlikle yemiyor
*Ketçap, mayonez yedirmiyorum.
bunlar benim uygulamaya çalıştığım doğrularımın büyük bir kısmı…
Peki çocuklarımız ya da kendimiz için en önemli tehlike gıdalarda mı? Hayır, kesinlikle değil...
Geçenlerde araba ile anneme giderken yolda bir ortaokul öğrencisi, elindeki cep telefonuna dikkatle bakarak, yolun ortasında yürüyordu. O kadar dalmıştı ki çaldığım kornayı duymadı bile. Belki de de duymamazlıktan geldi bilmiyorum, eğer böyleyse durum ayrı bir vahim zaten. Arabanın yönünü değiştirip ben yolun bir kenarına yaklaşarak onu geçmek zorunda kaldım. Dikkatsiz bir sürücü olsa çocuğa çarpmaması içten değildi.
Biliyor musunuz, işte en büyük tehlike burada. Ne yediğimiz palm yağı, ne katkı maddeleri, ne asitli içecekler, ne de diğer kimyasal malzemeler..
En büyük diğer tehlike;
*Teknoloji (Cep telefonu, tablet bilgisayar vb.) bağımlılığı
İnanın bunlar da, yiyecek ve içeceklerdeki zararlı maddeler kadar sağlığa zararlı..
Teknoloji bağımlısı çocuklar ise artık daha obez ve daha hareketsiz. Daha az iletişim kuruyorlar, doğadan daha kopuk yaşıyorlar. Ekran başında olan çocuklar daha çok radyasyona maruz kalıyor, görme ve duruş bozuklukları yaşıyorlar ve iskelet sistemlerinin gelişimi de sağlıksız oluyor. Yani sürekli ekran başında zaman geçiren bir çocuğa en sağlıklı ve organik beslenmeyi sağlasanız bile herşey mükemmel değil.
Çocuklarımıza ve gençlerimize bu konularda yol göstermeli; Teknoloji bağımlısı bir nesil yerine, Teknolojiyi daha sağlıklı ve bilinçli kullanan bir nesil yetiştirmeliyiz.
Ama işin asıl ilginç yanı, çocukluğunu bunlarla hiç geçirmemiş olan biz yetişkinler de birer teknoloji bağımlısı haline geldik. Ve çocuklarımız da bu bağımlılığı bizden öğreniyorlar.
Galiba bir yandan da kendimizi de eğitmek gerekiyor.