Sabah kahvaltısından sonra ani bir kararla baba ve kızı beraber zaman geçirme kararı aldılar ve bir “baba ile kızı günü” ilan ettiler. 🙂 Herşey bir anda ve plansız bir şekilde belirlendi. Benim gibi plan yapmayı çok seven, hem iş hem de özel hayatında her saatini, işini planlayan biri olarak, bunu hemen kabullenmek kolay olmadı tabii ki. Bu baba-kız gününe önce çok sevindim, sonra da “şimdi ne yapsam acaba?” diye bir telaşa girdim. Dünden belli olsaydı, birşeyler planlayabilirdim ama olmadı. Ama son birkaç yıldır plansız yaşamanın da önemli olduğunu öğrendim ve kurallarımı bu yönde esnettim. Artık bu konuda sert kurallarım yok. 🙂
Hemen sinema saatlerine baktım, seyretmek istediğim filmin başlamasına bir saat var ve arabayı doğru en yakın AVM merkezine sürüyorum. Sürüyorum sürüyorum da AVM’nin otoparkına girmem ile çıkmam bir oluyor. Saat daha 13:00 iken şehrin bir yarısı buraya akın etmiş çünkü.!!! Park edecek yer bile bulamıyorum zaten bulsam bile bu kalabalığın içine girmeye hiç niyetim yok. Keşke şu sinema salonlarının hepsini AVM’lerin dışında bir yerlere yapsalar da sadece sinemaya gitmek isteyenler o kalabalığın içine girmese. Ayrıca bu alışveriş merkezleri yok iken biz insanlar ne yapıyormuşuz diye çok merak ediyorum. Nasıl bir anda bu kadar bağımlısı haline gelebildik bilmiyorum.!!!
Neyse, felsefi iç konuşmalarımı bir köşeye bırakıyorum, “şimdi ne yapsam, hava güzel, hafif soğuk bir esinti de var, yani tam gezinti havası” diyorum ve kendimi memleketimin en güzel parkında, Atatürk Park’ında buluyorum. Her hafta sonunda kızımla gittiğimiz bir yer burası. Annelik işte, içim cızzzz ediyor, keşke o da olsaydı diyorum. Hava güzel ve güneşli, ağaçlar, çiçekler ve yapraklar ise ayrı güzel.. Her seferinde yem verdiğimiz kuşlar bana soruyorlar sanki, “Hani Yaren nerede bu sefer?“… Kızım onlarla büyüdü diyebilirim. 🙂
Sonra parkın içinde gezinmeye başlıyorum. Normalde ben çok hızlı yürürüm ama bu sefer öyle yapmak istemiyorum. Yavaş yavaş, sindirerek yürüyorum.. Gözlemleyerek, keşfederek, düşünerek…
Bazı ağaçların altına oturmuş birbirine sarılmış gençler görüyorum. Sevmek güzel şey diyorum. 🙂
Bazı banklarda da tek başına oturmuş kişiler var, belli ki bir şeyler düşünüyorlar, ya da hayaller kuruyorlar, kimbilir..
Sonra bir köşede tartışan iki genç görüyorum. Belli ki sevgililer ve tartışıyorlar ama gözlerinden de “seni çok seviyorum” diye haykırıyorlar birbirlerine. Bu sesi onlar duyabiliyor mu bilmiyorum ama ben o an yanlarından geçerken duyabiliyorum. 🙂
Parkın içindeki çay bahçesinde çay içip, sohbet edenler de var. Diğer kafelerde oturanlardan farklılar. Ellerinde cep telefonları yok, içtikleri çay ya da kahve sohbetlerine eşlik ediyor.
Koşturan, paten kayan çocuklar görüyorum. Parkın, havanın keyfini en çok da onlar çıkarıyor. Enerji dolular, sevgi dolular. Onları getiren anne ve babaların bir kısmı çocuklarına eşlik ederken, bir kısmı da ellerindeki cep telefonlarına gömülmüş durumda.!!! Keşke onlar da o anın tadını çıkarsalar diyorum.
Sonra, parkın en ucundan bağrış sesleri gelmeye başlıyor. İki genç grup birbirlerine girmişler, etraftakiler de onları sadece izliyor. Birkaç kişiden aynı cümleyi duyuyorum; “Burası kavga edilecek yer sanki, gidin başka yerden kavga edin“. Evet haklılar, çocukların eğlendiği ve güldüğü, yetişkinlerin de kendini dinlemek için geldiği bu yer kavga edilecek bir yer değil. Ama “Kavga etmeyin” demek yerine, “Gidin başka yerde kavga edin” söylemi beni düşündürüyor. Toplum olarak kavgaları kanıksamışız sanırım. Mekanları tartışıyoruz sadece.
Yürümeye devam ediyorum. Hem yürüyor, hem düşünüyorum. İşimle ilgili iki konuyu netleştiriyorum kafamda. Bu netleştirme bana iyi geliyor. Birkaç aklıma yeni fikir de geliyor. Bunları unutmamam lazım diyorum ve parktan çıkarak cadde üstündeki her zaman gittiğim bir kafeye gitmeye karar veriyorum. Parktaki ortamdan çok farklı bir ortama giriyorum. Mağazalar, vitrinler, şık kıyafetler, pahalı ayakkabılar, lüks restoranlar ve kafeler.. İnsanlar buralarda oturmuşlar ama daha az sohbet ediyorlar. Genelde cep telefonları ile uğraşıyorlar.!!
Kafeye varıyorum, kahvemi alıyorum ve bir masaya oturup aklımdakileri yazmaya başlıyorum. Her zamanki gibi yazmak iyi geliyor bana. Karşımda iki genç çift bana biraz tuhaf bakıyorlar sanki. Elimde kurşunkalem ve bir de çizgili defterle ne yazıyor gibisinden. 🙂 Çok şey yazıyorum aslında, bugünün plansızlığı bana çok şey verdi çünkü.
Yeni şeyler gördüm, keşfettim, düşündüm… Şimdi de onları yazıyorum..
Bazen böyle yapmak lazım; plansız bir günü geçirmek ve o gün tamamen kendini ve çevreni keşfetmek. Herşeyi planladığınızda ve bu plana sadık kalarak yaşadığınızda keşfetme yeteneğiniz de köreliyor.
Plansızlık yaratıcı düşünceyi destekliyor bence.. Ben böyle düşünüyorum. 🙂