Bundan birkaç ay önce bir parkta anne ve kızı ile tanıştım. Sohbet ederken gözüm kızına takıldı, gözlerinde kalın bir gözlük, sırtı kamburlaşmış bir şekilde oturuyor ve yere bakıyordu. Etrafıyla da pek ilgilenmiyordu. Ortaokul öğrencisiymiş ve TEOG sınavlarına hazırlanıyormuş. O yaştaki bir çocuğun daha deli dolu kıpır kıpır olmasını beklersiniz ama çocukcağız ders çalışmaktan ve test çözmekten zaten bir harap olmuş.
O gün eve geldiğimde kızıma baktım, daha ilkokulda ve önünde inşallah uzun bir eğitim süreci var. Sınavlarla testlerle geçecek uzun bir eğitim süreci. Karşı olduğum bir sisteme uymak zorunda olmamın verdiği sıkıntı bende büyük. Ama bir şeyi biliyorum ki, kızımın o gün gördüğüm, hayatının anlamını ve rengini kaybetmiş çocuk gibi olmasına elimden geldiğince izin vermeyeceğim. Başarılı olmasını isterim ama hayata pozitif ve renkli bakan, yaratıcı düşünen, farklı olan, sosyal iletişimi güçlü olan bir kişi olmasını daha çok isterim. Çok başarılı olur mu olmaz mı bilmiyorum. Ama benim ilgilendiğim husus sadece bu.
Biz anne ve babalar olarak eğitime sadece çocuklarımızın bir meslek sahibi olmaları gözüyle bakıyoruz. Tek hedefimiz, doktor olsun, avukat olsun veya benzeri olsun, iyi bir üniversite bitirsin iyi bir mesleği olsun, çok iyi bir iş bulsun ve çok para kazansın. Bunu ben de isterim. Ama eğitim sadece bu değil. Ve tüm bunlar içinde kaçırdığımız çok önemli bir şey var. Çocuğumuzun hayata renkli bakmasını, pozitif ve sosyal olmasını kaçırıyoruz. Tüm bu hengâme içinde çocuklarımız oynamayı, düşünmeyi, eğlenmeyi, keşfetmeyi unutuyor. Onlar için hayat sadece şıklardan ibaret oluyor.
Bundan 5 – 6 sene önce iş yerimize bir makine mühendisi almak istemiştik. Buradan isim vermeyeyim, ülkemizin çok önemli okullarından birinden mezun olmuş bir genç geldi görüşmeye. Genç mühendis bursla okumuştu, iyi bir derece ile mezun olmuştu. Ama mülakatta kendini bile ifade edemedi. Özgüveni yoktu, tedirgin oturuyordu. Bizlerle göz teması bile kuramıyordu. Biz o kişiyi işe almadık çünkü aradığımız pozisyon sanayicilerle görüşecek, iletişimi iyi olan bir mühendisti. Notları bizim için ön planda değildi.
Yine bir örnek, geçenlerde kahve alıyorum, önümde iki tane liseli genç, suratlar asık, buz gibi soğuk bakışlar. Kasadaki genç oldukça güleryüzlü, günaydın diyerek onları karşılıyor ama gençlerdeki soğuk ve donuk bakış bile beni ürküttü. Kasadaki çocuk da günaydın dediğine bin pişman olmuştur sanırım. Şimdi bu gençlerin tıp fakültesini kazanıp doktor olmaları neyi değiştirecek? Doktorluk yaptıklarında kendilerine muayene olmak için gelen hastalara da böyle davranacaklar belki de. Buna, “Çocuğum çok başarılı diyorsanız” bence değil..!
Çocuklarımız ne işi yaparsa yapsın, ister doktor olsun isterseniz bir elektrik tekniker, ya da bir mağazada satış sorumlusu, ya da bir cafede garson, hiç fark etmez. Ne işi yaparsa yapsın en iyi şekilde yapsın, farklı olsun, yaratıcı olsun, kendinden bir şeyler katsın, insani değerlerini kaybetmeden, sevgiyle ve saygıyla yapsın..
Bu hayata keşfetmek için, sevmek ve öğrenmek için geldik.