Kızım
Hani çok şey yazmak isteyip de kilitlenip kaldığın anlar olur ya, ya da söylemek istediklerin vardır ama ağzından tek kelime çıkamaz. Ben de bir süre öyle kaldım bu satırların başında. Sonra kendi kendime konuştuğumu fark ettim. Dedim ki, o zaman kendinle konuşmalarını yaz kızına.
Yarın senin doğum günün. Yarına bırakmak istemedim, bugünden sana içimdekileri dökmek istedim. İnsanın bazen içindekilerini o an dökesi geliyor ya, ben de öyleyim şimdi işte.
Senin doğduğu gün, kaderimin en güzel noktası ve hayatımın değerli günüdür. Zorlu bir süreçten geçtik seninle. Küvezde bensiz geçirdiğin bir ayın senin için de ne kadar zor olduğunu biliyorum. O süreçte kendi yaşadığım sıkıntıları hep anlatıp durdum ama sonra düşündüm ki, senin için de çok zor bir süreçti. Minicik bir cam kutunun içinde yaşam mücadelesi verdin. Beni sadece günde 15 dakika görebildin. Zaman zaman seni alıp götürdüler, MR çekimi ya da başka şeyler derken, biliyorum acı çektin. Belki de çok ağladın ama ben bunları o günlerde göremedim bile.
Zaman zaman, “Yanımda kardeşim Eren vardı, onunla annemin karnında epey sohbet ettik, o nerede” diye sordun belki de. Sana kimse onu kaybettiğimizi söyleyemedi tabii. Sen de merak ettin durdun.
Zaman zaman yerini ve küvezini değiştirdiler. “Ne oluyor böyle” diye sormuşsundur. “Beni nereye götürüyorsunuz, annem gelecekti, beni başka yere götürmeyin, korkar o şimdi demişsindir” belki de. Zaten senin yanına geldiğim bir gün her zamanki yerinde olmadığını görünce, yoğun bakımın orta yerinde hüngür hüngür ağlamaya başlamıştım. Kardeşin Eren gibi seni de kaybettiğimi düşünmüştüm. Hemşireler beni zor sakinleştirmişti.
Ve sonra o gün geldi, senin hastaneden çıkabileceğini söylediler. Elimiz ayağımız birbirimize girmişti. 1500 grama ulaşmıştın, çok küçüktün ve biz ne yapacağımızı bilmiyorduk. Ama o gün çok mutlu olmuştuk. Sabaha kadar babanla uyumadık, başında durup seni seyrettik.
Sonrasında her şey bir film şeridi gibi gözlerimin önünden geçiyor şuan..
Uykusuz ama bir o kadar güzel kokunla geçen geceler..
Sana yemek yedirme çabalarımız..
İlk emekleyişin, ilk adımın..
İlk “Anne” ve “Baba” kelimelerinin..
”Eve Geldik” deyişinle birlikte ilk cümleni kurman ve bizim çılgınlar gibi sevinmemiz…
İlk karalamaların, çizimlerin… Biliyor musun hepsini saklıyorum hem de hepsini..
İlk kez anaokuluna başladığın gün, senin kapıdan güle oynaya girişin, benim ise senin ardından hüngür hüngür ağlamam… Okul öncesi eğitimle ilgili okuduğum tüm kitapların o an zihnimden uçup gitmesi…
İlk karnen ve daha önce hayatında hiç karne görmemiş gibi bizlerin o karne ile çılgınlar gibi fotoğraflar çektirmemiz. Mesele karne değil tabii, mesele senin ilk karneni alman… 🙂
İlk okuma çabaların, bizim de seninle beraber yeniden heceleme anlarımız..
“Allahım Beni “E” harfi ile sınama” dediğim, kendi sabrımı da test ettiğim günler…
İlk tiyatroya gidişimiz ve gözlerini sahneden ayırmadan oyunu seyredişin..
Kitapçıda kitaplara bakarken, “İşte küçük Çiğdem yetişiyor” demem ve mutluluk gözyaşlarım… Biliyordum, benim gibi kitapları çok seveceğini biliyordum.. 🙂
Tam dört yıldır senin dinlemekten bıkmadığın, benimse anlatmaktan gına geldiğim ama her seferindeki gülüşünle de iyi ki anlatmışım dediğim meşhur masalımız…
Sonra hayatıma yeniden giriş yapan çarpım tablosu…
Çookk uzun zaman önce elveda dediğim ödev kavramı ile yeniden buluşmamız…
Futbol merakın, ilk bale gösterin ve bu iki zıt kavramı hayatında nasıl bir araya getirdiğine benim de şaşırıp kalmam..
İlk günlük yazmaya başladığın gün..
Odanın kapısına astığın “Lütfen Rahatsız Etmeyiniz” yazısına şaşkın gözlerle baktığım gün.. 🙂
“Anne şaka gibisin” diyerek, yaptığın eleştiriler…
Seçim zamanı sabah yanımıza gelip, YKP (Yaren Kurtuluş Partisi) kurduğunu açıklaman..
O içten “Seni Seviyorum” deyişlerin…
Sarılarak uyumalarımız…
Tabii, arada inatlaşmalarımız ve kavgalarımız. Sonunda benim en büyük vicdan azabı ile yatağının başında döktüğüm gözyaşlarım…
İşte, tüm bunlar benim ikinci hayatımın kilometre taşları.
Hayatımda olan en güzel ve en değerli şey sensin
Beni değiştirdin,
Katlanamam dediklerime senin için katlanabildiğimi gördüm
Hayatta gitmem dediğim yerlerde seninle el ele gezdik
Ben kendim ağzıma sürmediğim sebzelerin faydalarını sana anlatıp, sana onları yedirmek için nasıl yöntemler bulurum diye araştırırken buldum kendimi. Tabi kendi annemin de bana kıs kıs gülüşlerini de görmedim değil.
Kimse beni bindiremez dediğim hız treninde kendimi çığlık atarken buldum. Ama iyi ki de binmişim yani.. 🙂
Dert ettiğim şeylerin ne kadar önemsiz olduğunu, sadece senin sağlığının her şeyden önemli olduğunu gördüm. Senden gerisi her şey boş..
“Hayatta bu prensibimden vazgeçmem” dediklerimden nasıl da vazgeçtiğimi fark ettim. Özellikle anne olanların büyük konuşmaması gerektiğini bir kez daha anladım.
“Asla Affetmem” dediklerime nasıl da “Affetmeden” kabul edebileceğimi ve sessizce içime atabileceğimi anladım.
Beni kıran şeyler seni üzdüyse, beni kıranlara daha fazla düşman oldum, daha fazla onlardan nefret ettim seni de üzdükleri için.
Senden sonra ölümden korkmaya başladım. Aslında bu korku, benden sonra sana ne olacağını bilememek korkusu. Ama bir o kadar da cesur oldum ben. Senin için her şeyi göze alabilecek kadar cesurum şu anda.
Seninle bir hayalimiz var bizim.
Deniz kenarında bahçeli bir evde yaşamak. Bir köpeğimiz de olacak. Onunla bahçede oynayacağız. Sonra yazdığım kitabı, bir kitapevinde seninle birlikte imzalayacağız okurlarımız için…Sen de benim yanımda olacaksın.
Umarım bu hayallerimiz ile birlikte senin tüm hayallerin de gerçekleşir.
Zaman zaman seninle sohbet ederken kirpiklerimiz düşmüş oluyor, sırf dilek tutmak için. 🙂 Aslında o kirpik yerinde dursa bile biz onu düşmüş varsayıyoruz. Önemli olan dilek tutmak değil mi? Boş ver, kirpik düşmese de yıldız kaymasa da biz dilek dileyelim seninle. Ve o dileklerin gerçekleşebilme hayallerini yaşayalım. Bu hayalleri sevelim seninle birlikte.
Tek dileğim seni sevenlerle birlikte olacağın mutlu bir hayat yaşaman. Tüm dilekler bu mutlu ve sevgi dolu hayatının içinde o zaman gerçekleşir zaten canım kızım
Annen