Zaman çabuk geçiyor ve 2017 yılının ilk ayının yarısını tamamladık bile. Okuma performansım açısından baktığımda yeni yıla hızlı bir giriş yaptım ve 15 günde tam 3 kitap bitirdim. 🙂 Nasıl derseniz, aslında çok yoğun bir 15 gün geçirdim, hem ev hem de iş temposu olarak, ama kitap okumayı gerçekten istediğinizde o zamanı bulmak mümkün. Bu 15 günden okuduğum 3 kitap ile ilgili düşüncelerimi de sizlerle de paylaşmak istedim.
Kanadı Kırık Kuşlar – Ayşe KULİN
Ayşe Kulin hayranları beni anlayacaktır, yeni kitabı çıkar çıkmaz okumak için can atarsınız. Ben de bu kitabının çıktığını gördüğümde hemen 2017 yılı okunacaklar listemin başına eklemiştim. Ama ben daha kitabı satın almadan benim güzel ailem, eşim ve kızım bana yeni yıl hediyesi olarak bu kitabı almışlar. Yeni yılımda aldığım ilk ve tek hediye kitap oldu. Bundan daha güzeli ne olur ki 🙂 Durum böyle olunca, yeni yılın ertesi günü okumaya başladım kitabı. Elbetteki yine çok güzel bir hikaye. Başından sonuna kadar heyecanla okudum. Ve en güzeli de tarihle ilgili bilgilerimi tazeledim, bilmediğim yeni şeyler öğrendim. 1930’ların Almanya’sından günümüz Türkiye’sine kadar uzanan bir hikaye. Kaçışlar, farklı hayatlar, ilişkiler ve aşklar. Bilim için, özgürlük için verilen mücadeleler. Vatanından kaçmak zorunda kalan Schlimann ailesine kucak açan ülkemiz, Türkiye Cumhuriyeti… Ben kitabı dört günde bitirmişim. Yeni kitaba geçince, eşim bana, “Ne çabuk okudun kitabı, çok sevdin galiba” dedi, ben de “evet çok sevdim” dedim.. Siz de seveceksiniz bence.. 🙂
Ve yine Canan Tan hayranları beni anlayacaktır diyorum, çünkü yine bir Canan Tan hayranı olarak bu kitabı da okumam lazımdı. Çok zorlanarak okudum, ama bu zorlanma kitabın hikayesinin kötü ya da sürükleyici olmamasından değil, kitapta anlatılan kadınlarımızın hikayelerini okurken çok zorlandım. Okurken çok hüzünlendim. Hapishaneye düşen kadınların; Yeter, Mimoza, Gonca, Beyza, Sultan, Zeyno, Merve ve diğerlerinin hikayeleri… Acılar, umutlar, özgürlük bekleyişi.
Kitabın kahramanlarından biri olan Beyza’nın dediği gibi;
Büyük konuşmasın hiç kimse. Böyle bir olay benim başıma gelmez demesin. Asla diye başlayan cümleler kurmasın.”
Çok daha fazla bir şey söylemeyeyim, okuyunca beni anlarsınız.
Son Nefes Havaya Karışmadan – Paul Kalanthi
Bu kitabı 2016 yılının son ayında kitapevinde kitap keşfi yaparken keşfetmiştim ve hemen de okunacaklar listeme eklemiştim. Doğrusu bu kitabı hemen okuma isteği belirdi bende ve ilk iki kitabı bitirir bitirmez de bu kitabı okumaya başladım. Okumaya başlarken hüzünlü başladığımı söyleyebilirim çünkü kitabın yazarının ilk ve son kitabıymış. Geçen sene mart ayında Akciğer kanserinden 37 yaşında vefat etmiş. Dr Paul Kalanthi bir Beyin Cerrahı ve kendini bilime, felsefeye adamış biri. Kitabında da doktorluğu nasıl seçtiğini, kariyerinde nasıl ilerlediğini ve Kanserle mücadelesini anlatıyor. Aslında doktorluk kariyerine başlamasının en büyük sebebi de ölümü keşfetme isteği. Bu keşfi kitaplarda değil de birebir bilimde yapmak için doktorluğu seçiyor. Beyin cerrahı olmasının sebebi ise beyin ile bilincin içi içe geçtiği bir bilim dalı olması. Ama hayat ona çok farklı bir oyun oynuyor, doktor olarak bu alanda çalışmalarını yaparken birden bire bir kanser hastası olarak ölümle burun buruna geliyor. Ölümü bizzat yaşayarak keşfediyor.
Kitapta hem felsefe, hem bilim, hem de duygu var. Yazarın kendisi doktor olduğu için bazı tıbbi terimleri çok kullanmış ama bu inan sizi hiç sıkmıyor. Tıp alanında eğitim gören ya da çalışan herkesin bu kitabı okumasını da öneriyorum.
Kitabın yazarı ölmeden önce bu kitabı yazarak bir anlamda içindeki yazma tutkusunu da hayata geçirmiş. Eşi de onun ölümünden sonra kitabın taslağını tamamlamış ve basılmasını sağlamış. Yazarın bu edebiyat ve yazma tutkusu yönünden kendime ona çok benzettim. Mühendis olarak benim de edebiyat tutkum ve yazma tutkum içimde hep var oldu.
Kitabı mutlaka okuyun, çok etkileneceksiniz bence ve hayata, ölüme gerçeğine daha farklı bakacaksınız. Ben kitabın sonunda çok ağladım…
Kitaptan pek çok cümlenin altını çizdim ama aşağıdaki paragraf beni çok etkiledi. Yazarın 8 aylık kızına yazdığı bir mesaj.. Zaten kendisinin kitaptaki son cümleleri bunlar.
“Olur da hayatının bir anında kendinle hesaplaşman, bu dünyada kim olduğunu, ne yaptığını ve yaşamının ne anlam ifade ettiğini sorgulaman gerekirse, ölmek üzere olan bir adama son günlerinde yaşattığın olağanüstü sevinci sakın ola ki küçümseme. Sen bana daha önce hiç tatmadığım bir mutluluk yaşattın; daha fazla istemeye hakkımın olmadığı, dingin ve doygun bir mutluluk. Ve içinde bulunduğum şu anda, bu tek kelimeyle muazzzam bir şey.