Bugünlerde hiçbir şey yapasım yok modundaydım fakat bu moda karşılık yaşadığım yoğunluk inanılmazdı. Yoğunluk ve hiçbir şey yapasım yok modu bir araya geldiğinizde inanın felaket bir durum oluyor.
Sosyal medyada haberleri biraz geç takip ederken 17 Kasım’ın Dünya Prematüre Günü olduğunu öğrendim ve birden prematüre bebek büyüten bir anne olarak yaşadıklarım bir film şeridi gibi gözümün önünden geçti.
Hayatımın en zor dönemlerinden biri olarak tanımlayabilirim bu dönemi. Kızım ve oğlumun 30 haftalık erken doğumları, bizleri prematüre kavramı ve küvez yaşamı ile tanıştırmıştı. Oğlumuzu doğumdan 1,5 gün sonra kaybettik, kızım ise bir ay küvezde kaldı. Bu bir ayı size tüm detayları ile anlatsam sayfalarca bir yazı olur galiba.
Eren’i kaybettikten sonra kızımı yoğun bakımda ilk ziyaretine gittiğimde her yerinde kablolar olan minnacık bir bebek görmüştüm. Yaşadığım şoku ve o anki duygularımı tarif etmek inanın çok zor. Nefes almasının verdiği sevinç, durumunun ne olduğu ile ilgili merak, kablolar içindeki haline duyduğum üzüntü ve gelişimi ile ilgili duyduğum kaygı.. Hepsini bir arada yaşıyorsunuz o anda. Kızım o kadar küçüktü ki, sadece 1230 gramdı. Prematüre bebek bezi bile bedeninin yarısını sarmıştı.
Doğum sonrasında küvezde kaldığı bir ay boyunca her gün ziyaret ettik. Sadece annelerin içeri girmesine izin veriyorlardı. Her gün ziyaret saatinin gelmesini iple çekerdik. Bir gün içeri girdim, Yaren’in her zaman bulunduğu yerde başka bir bebek gördüğümde hemen çılgınca oradan oraya koşarak Yaren’i aramaya başladım. Onu bir an kaybettiğimi düşünmüştüm ki hemşire yerini değiştirdiklerini söyleyip beni onun yanına götürdü. Gözyaşlarıma hakim olamıyordum, bir süre kendime gelememiştim.
Her gün ziyaret sonunda doktoru bekleyişimiz, diğer bebeklerin hikayelerini dinleyişimiz, kötü haber alanları teselli edişimiz ama bir yandan da kendi bebeğimiz için duyduğumuz endişe. Hepsi şuanda öylesine canlı bir şekilde aklımda ki.
Bir gün bizi sabah telefonla aradıklarında deliye dönmüştük kızımıza bir şey oldu mu diye ama sonrasında kızımızı o gün eve götürebileceğimizi söylemişlerdi. Elimiz ayağımız birbirine dolaşmıştı, evde herşey hazırdı ama biz tam bir şaşkınlık içinde ne yapacağımızı düşünüyorduk.
Elimize Yaren’i verdiklerinde tam 1500 gramdı.
Aylarca başında nöbetleşe uyanık bekledik. Doktorumuzun önerisi ile bir süre eve misafir kabul etmedik, çoğu zaman maske ile gezdik. Hastanelerde kullanılan dezenfektan ile evimizi her gün temizledik. Ellerimiz, yıkamaktan ve dezenfekte etmekten yıpranmıştı.
Kızımızı bir süre yıkayamadık korkumuzdan, o kadar küçüktü ki bir şey olur diye çok korkmuştuk.. Doktorumuz bunu artık yıkayın dediğinde ilk banyosunun nasıl bir seramoniyle yapıldığını anlatsam gülersiniz 😀 Üç çocuk büyütmüş annem bile en zorlu bebek banyosunu yaptırmıştı o gün. 1500 gram bir canlıyı yıkamak inanın çok zor.
Velhasıl prematüre bebek büyütmek çok ama çok zordu.
Şimdi çok şükür herşey geride kaldı.
Prematüre bebek annelerine sesleniyorum. Zorlu bir süreç ama emek ve sevgi ile inanın herşey aşılıyor. O küçük bedenler yaşama öylesine tutunuyorlar ki.
Kızımın halen küvez arkadaşları ile karşılaşıyoruz. Kocaman olmuşlar onlar da..
Dünya Prametüre Gününüz Kutlu olsun diyorum 🙂 Umarım herşey güzel olur onlar için
Bu da kızımın küvezdeki fotoğrafı 🙂