Lisede el işi derslerimiz vardı; örgü, ahşap boyama, seramik vb çalışmaları yapardık. Hiç keyif almadığım bir ders olduğunu söylemeliyim. Çünkü el işlerinde, özellikle örgü, boyama gibi işlerde hiç iyi değildim. Böyle bir yeteneğim yoktu ve kazanmak da istemiyordum. Sevmediğiniz bir şeyde başarılı olamadığınız gibi başarısız olduğunuz bir şeyi de sevmek zor olabiliyor. Yılsonu sergisinde öğretmeniniz bizden kendi ürünlerimizi imal etmemizi istemişti. Herhangi bir şey olabilirdi bu ürün; belki bir tepsi, ya da işlenmiş bir kazak, ya da bir yağlı boya. Strese girmiştim, bana matematik ya kimya çalış, yeni bir kuram bul deseler bu kadar stres olmazdım. Fakat bir görevim, sorumluluğum vardı ve bunu yapmak zorundaydım. Sonunda annem ile birlikte karar verip el bezi işlemeye karar verdim. Annemin benim yerime işlemesini istemedim, zaten o da pek yanaşmadı buna, “öğrenmelisin, çaba sarf etmelisin” dedi. Ben dört adet aynı modelde fakat farklı renklerde elbezileri işledim. Zoraki, sevmeyerek yaptım bu el bezilerini ve tabii ki ortaya çıkan ürünler tam bir felaketti. Öğretmenime teslim ettiğimde, baktı şöyle bir ve gülümsedi, “eline sağlık” dedi. Sergiye çıkmaya hazır ürünler belirleniyordu ve benim işlediklerimin bırakın sergiye çıkması, ben kendim bile temizlikte kullanmazdım. Öğretmenim çok kibar şekilde, “Çiğdem, sergide çok fazla el bezi ürünleri var istersen bunları koymalıyım” dedi. Ürünlerimin kötü olduğunu bildiğim halde fena bozulmuştum, çünkü nihayetinde emek vermiştim, bana ait ürünlerdi. Sergilenmesini isterdim, varsın kimse almasındı.
O günden sonra el işi ve sanatsal çalışmalara hep mesafeli yaklaştım. Aklıma harika fikirler gelirdi ama iş yapmaya gelince uzak dururdum. Yapanları da hayranlıkla izlerdim, sergileri gezerdim. Ta ki 30’lu yaşlarımda ahşap boyama kursuna katılıncaya kadar. Bir şeyler üretmeyi çok istediğim bir dönemdi, ne olursa öğrenmek ve yapmak istemiştim. Kursa başladığımda sınıfta yine en kötü seviyede olan bendim ama sonrasında çabalayarak, evde sayısız ahşap ürün boyayarak kendimi ilerlettim. Yılsonu sergide ürünlerim satıldı, etrafımda birkaç arkadaşıma da ahşap boyama çalışması yapıp sattım. İçimdeki potansiyeli keşfetmem mümkün olmuştu.
Şimdiye kadar hep yetenek konusu konuştuk ama aslında yeteneğin dışında asıl önemli olan başka bir şey daha var, o da “potansiyelimiz“. Potansiyelinizi kullanmadığınız zaman sahip olduğunuz yeteneklerinizin de farkına varmıyorsunuz. Var olduğunu bildiğiniz yetenekleri beceriye, ustalığa dönüştüremiyorsunuz. Herkesin yetenekleri de elbette ki farklı. Kimisi daha çocukken harika resimler çizmeye başlar, kimisi herkesten daha zarif dans eder, başka biri çok güzel piyano çalar.Bu yetenek kısmına söyleyeceğim bir söz yok. Ama asıl önemli olan çabanız, isteğiniz ve kendinize inanmanız. Resim yapmakta çok yeteneğiniz yoktur, ama isterseniz öğrenebilirsiniz. Bu alanda yeteneği olan kişiye göre belki daha çok çalışmanız gerekecektir ama sonuçta siz de kendi özgünlüğünüzde bir şeyler yapabilirsiniz, üretebilirsiniz. Kısacası “Yetenek” ve “Beceri” başka şeylerdir.
Will Simith’in güzel bir sözünü de buraya eklemek isterim; “Yetenek doğal olarak sahip olduğun şeydir, beceri ise sayısız saatler boyunca hünerini yontmakla gelişir.”
Özetle, yeteneğinizi beceriye dönüştürmek kişinin kendi elindedir. Çaba sarf etmeden yeteneğinizin çok da bir ehemmiyeti yoktur. Kullanılmayan bir performans olarak kalır; kapağı hiç açılmayan bir hazine sandığı gibi düşünün. Çabaladığınızda yeteneğiniz beceriye dönüşecektir.
Bugün bireyler olarak en çok da potansiyelimizi keşfetmemiz gerektiğini düşünüyorum. Potansiyeli keşfetmek, bu potansiyeli performansa dönüştürmeye izin vermek gerekiyor.
Ebeveynler olarak konu kendi çocuklarımızı yetiştirmeye geldiğinde bizlere farklı görevler de düşüyor. Çocuklarımıza azimli olma bilincini aşılamak ve öğretmek gerekiyor.
Azimli olmayı, sebat etmeyi, çabalamayı; bunun için de hedef odaklı olmayı, umut etmeyi, vazgeçmemeyi…
Angela Duckworth, “Azim” isimli kitabında bu konuya da yer vermiştir ve ebeveynlik stillerinden bahsetmiştir. Günümüz psikologlarının ebeveynlik stillerini nasıl sınıflandırdığını gösteren şekil aşağıdaki gibi. Teknik olarak 4 stilden bahsediliyor; Hoşgörülü, Bilge, İhmalkar ve Otoriter Ebeveynlik. Destekleyici ve talepkar özelliklerine göre bu sınıflandırma yapılmış.
Otoriter ebeveynler, talepkardır ama destekleyici değildir. Hoşgörülü ebeveynlik ise tam tersi, destekleyici ama talepkar değildir.
Yapılan araştırmalarda, bilge ebeveynliğin çocuklarının diğer tüm ailelerde yetişen çocuklara kıyasla daha başarılı olduğunu gözlemlemişler.
Bilge ebeveynlikte, destekleyici rolde, ebeveynler çocuklarıyla konuşmaya zaman ayırır, onları dinler ve empati kurar. Birlikte eğlenceli şeyler yaparlar, oyun oynarlar. Sürekli bir övme söz konusu değildir. Çocuklar ebeveynlerine her zaman güven duyar. Sıcak ve saygılı bir ilişki vardır. Çocuklar, kendilerinin de bir bakış açısı olduğunu, sorgulamaları gerektiğini bilirler. Aile içinde onların da görüşleri alınır. Ebeveynler çocuklarının özel hayatlarına saygı gösterir, özgürlük tanırlar.
Talepkarlık rolünde ise, ebeveynleri çocuklarının aile kurallarını uymaları bekler, bu konuda farkındalık yaratırlar. Bunun için de nasıl yapılabileceğini gösterirler. Yanlış bir şey yapıldığında çocukları cezalandırmazlar, doğrusunu gösterirler, anlatırlar. Ve çabayı överler. Bir şey zor olduğunda bile elinden gelenin en iyisini yapmalarını beklerler.
Azimli çocuklar yetiştirmek için benim bir ebeveyn ve eğitmen olarak önerilerim;
- Onlara rol model olmakla beraber, bizim dışımızda olan başarı örneklerini de onlara sunabilmek. Biz her zaman doğru yolu gösteremeyebiliriz ama belki başka bir akıl hocası onlara yardımcı olabilir. Bu aileden başka bir kişi olabilir ya da profesyonel bir kişi olabilir.
- Azimli kişilerin hayat hikayelerini, belgesellerini zaman zaman kızıma seyrettiriyorum. Bunun dışında, azim konusunu işleyen kitapları okumalarını sağlayabilirsiniz.
- Elde ettikleri sonuçtan ziyade gösterdikleri çabanın daha önemli olduğunu vurgulayın.
- Net hedefler koymasına izin verin ve bu hedefleri mümkünse yazmasını, belirli bir tarih koymasını isteyin.
Angela Duckworth’un dediği gibi, destek, saygı ve yüksek standartlarla büyümek, beraberinde birçok fayda getirir ki özellikle bunlardan birinin azimle ilişkisi vardır; Bilge ebeveynlik bir çocuğun ebeveynlerine özenmesini sağlar. Çocuklar büyüdükçe taklit etmekten çok özenmeye başlarlar. Çünkü büyüdükçe kendi düşünceleri, yargıları oluşmaya başlar. Ebeveynlerin taleplerine sadece itaat etmekle kalmazlar, bu talepleri anlamaya çalışırlar. Taklit etmek ve özenmek arasında dünyalar kadar fark vardır.
Ebeveynler, sevgi ve saygı dolu olduklarında, çocuklar onları sadece örnek almazlar, saygı da duyarlar.
Kaynak: Angela Duckworth, Azim Kitabı