Kendimi bildiğimden beri çok yemek seçen biri olarak şu an kızımla olan “yemek savaşlarımızı” çok da yadırgamamam gerekiyor aslında. Çünkü ben bunu sonuna kadar hak ettim. En azından böyle düşünüyorum. Çocukluğumda annemi bu konuda yeterince üzmüş, sinir etmiş, yıldırmış, pişman etmiş ve sonunda pes ettirmiş biri olarak kendi çocuğumda bunları yaşamak bana ilahi adaletin bir göstergesi olmalı. Yani kısaca ve net olarak ben bu savaşı ve savaşta kaybeden olmayı sonuna kadar hak ettim.
Her ne kadar bunu düşünsem de şu anda halen mücadelemin birinci aşamasındayım yani sakın pes etme sonuna kadar dayan aşaması. Ne zaman pes etme aşamasına geçerim biliyorum ama şu anda kızımla en büyük kavgalarımızı tam da bunun üzerine yapıyoruz. Özellikle tatilde daha çok artan bu kavgaların en büyük sebebi, okulda yenen öğlen yemeklerinin artık evde de yenmeye başlaması. Yani gün içinde akşam yemeklerinde yaptığınız kavganın sayısı gün içinde ikiye çıkmış durumda.
Ama itiraf etmeliyim ki, kızımın benden en büyük farkı hiç denemeden o şeyi sevmiyor olmasına karar vermesi. Çünkü ben azından tadına bakıp sevip sevmediğime karar vermiş biriyim. Hatta bir yetişkin olduğumda bile en azından sağlıklı ve ben bunu yemeliyim deyip, hiç sevmediğim pırasayı kendim için pişirip acaba sevebilirmiyim demişliğim vardır. Ve evet ben pırasa sevmiyorum. Kızımla aramızdaki bu tek fark da beni en çok çilden çıkartan şey. Farklı bir şeyi denememek, daha tadına bakmadan o şeyin tadının nasıl da sevimsiz olduğuna hem kendini hem de karşısındakini ikna etmek.
Bunu, geçenlerde ağzında bir yarım cevizi tüketirken boğulmak üzere olmasından dolayı söyleyebiliyorum. Günde bir tane ceviz yenecek emrinden sonra ağzına attığı yarım cevizin o minik ağzında nasıl da devasa birşeye dönüştüğünü, bir taneciğini bile boğazından geçiremediğini ve arkasından içtiği suyu yutmasına rağmen o yarım cevizin halen ağızda tutabilmesini gördüğümüzde sanki bir bilim kurgu filmi izliyormuşçasına ağzımız açık izledik.
Günde bir cevizin yararlarını önce iyilikle, sonra bir hikaye ile sonra biraz emir verici bir dille, sonra hiç sevmediğim bir davranış şekli olan “başka çocukları örnek göstererek” başladığımız girişimimizin boğulmak noktasına gelinceye kadar olan süreci tam bir sinir harbi ile tamamladık. Ve ceviz için pes etme kararı aldık. Şimdilik…
Ve şu anda çaresizim, yıpranmış bir haldeyim, sinirliyim, bir o kadar da halen yeni yolar araştırma derdindeyim. Yani vazgeçmek yok.
Çok yol denedim, lezzetleri birbirine karıştırdım, çikolata ile verdim, ezerek verdim, çorba yaparak verdim falan derken her tür yol tarafımdan denendi. Ama denemeye devam. Çünkü halen tadına bakmadığı, badem, zeytin, çilek, kavun, fıstık, salatalık, çiğ domates vb daha pek çok şey var ve bunların tadına nasıl baktırabileceğimi kara kara düşünüyorum.
Tüm bunlardan sonra ne zaman pes etme ve havluyu atma aşamasına geçerim onu da bilmiyorum. Ama şu anda o havlu elimde ringin bir köşesinde ben, diğer köşesinde kızım, son enerjimiz ile yemek savaşımız devam ediyor. 🙂