Geçenlerde bir arkadaşımla kahve içip sohbet ediyoruz, sohbet konumuz, hayata bakışımız ve yaşamdan keyif alıp alamadığımıza geldi… 40 yaşın sohbetlerin de böyle oluyor artık sanırım 🙂
Sohbet sırasında arkadaşım şunu söyledi;
“Çiğdemcim, eşimle şunu fark ettik ki, evdeki kedimiz bizden daha fazla hayattan zevk alıyor. Evimizin tadını, yaşamın keyfini en çok da o çıkarıyor.”
Gülüştük… “Nasıl yani” dedim, “Bunu nasıl anladın?”
Arkadaşım hemen anlattı;
“Kedimiz her gün sabah erkenden kalkıyor, mutlaka bir balkona çıkıyor (havanın durumu ne olursa olsun) temiz havasını alıyor, şöyle bir geriniyor, esniyor ve güneş varsa şöyle bir güneşleniyor. Gökyüzüne bakıyor ve bir süre seyrediyor. Sonra da evin her bir köşesini geziyor, ne var ne yok diye. Ayrıca gün içinde balkonumuzda bizden daha fazla zaman geçiriyor. Oysa biz yataktan kalkar kalkmaz balkona çıkmak, temiz havayı ciğerlerimize doldurmak ya da günün belirli zamanlarında şöyle bir güneş almak hiç aklımıza gelmiyor.
Sonra düşündüm, “aslında çok haklısın” dedim. Benim de iki tane kuşum var. Her sabah istinasız keyifle son seslerine kadar öterler. Hatta eşim bazen der, bunların bir derdi mi var acaba diye. Hayır dertleri yoktur, onlar yeni günü en büyük pozitif enerji ile şarkılar söyleyerek karşılar…
Hayat akıp gidiyor, ondan nasıl keyif alacağımız ise bizim elimizde. Bunun için de evrendeki diğer canlılarla işbirliği yapmak, onları örnek almak lazım. 🙂