Ortaokula giderken evimizle okulum arasında 15 dakikalık bir yürüyüş mesafesi vardı. Ben 3 yıl boyunca hep yürüyerek gittim geldim. Liseye giderken de bu mesafe yaklaşık 20 dakikaydı. Ben yine bu mesafeyi yürüyerek okulumu tamamladım. Bu yürüyüşleri yaparken hiçbir zaman zorlanmadığımı hatırlıyorum. Ya arkadaşlarımla beraber ya da tek başıma yürürdüm. Tek başıma yürürken çoğu zaman etrafı gözlemlerdim ya da birşeyler düşünürdüm. Ve her seferinde yürümek bana çok iyi gelirdi.

Şimdilerde ise yürümek halen hayatımın önemli bir parçası. Yapamadığım günler de oluyor ama bir şekilde haftada birkaç kez kendimi yollara atıyorum. Bazen planlı olan bu yürüyüşler bazen plansız da olabiliyor. Bir şeye çok kızgınsam ya da birine öfkeliysem ayakkabılarımı giyip kendimi dışarıya atıyorum. Ancak böyle zihnimi boşaltabiliyor, duygularımı dengeleyebiliyorum. Bir de ben öyle çok yavaş yürümem, hızlı bir tempoda yürürüm. Ama bazen ruh durumuma göre bu tempom da değişir.

Geçenlerde bir kitapçıda kitap keşfi yaparken Felsefe Profesörü Frederic Gros’un yazmış olduğu Yürümenin Felsefesi kitabımı rafta gördüğümde hiç düşünmeden aldım ve hemen okumaya başladım. Kitabı okurken çoğu satırı yeniden okumuşluğum ve geride bıraktığım sayfalara yeniden dönmüşlüğüm vardır. Postit yapıştırdığım cümlelerin haddi hesabı da olmayınca kitabın her tarafından bir postit fışkırıyor diyebilirim. 🙂 Ama Yürümenin felsefesi ancak bu kadar güzel anlatılabilirdi bana göre. Alt üstü yürüyüş, adım atıyorsun, bir de zayıflıyorsun, bunun felsefesi olur  mu demeyin. Aslında size bir şey söyleyeyim mi, eğer sadece zayıflamak için yollara düşüyorsanız hiç yapmayın. Vereceğiniz birkaç kilo zaten sporu bıraktığınızda size geri de dönecek.

Yürümenin Felsefesi kitabının ilk bölümünün başlığı da bu zaten; “Yürümek Spor Değildir”. Sporda skor vardı, rekabet vardır, kazanmak vardır. Ama yürümek için iki tane bacağınızın olması yeterli. Öyle pahalı ve markalı spor kıyafetlerine de ihtiyacınız yok. Kendinizi nasıl rahat hissediyorsanız öyle giyinip öyle yürüyebilirsiniz. Kitapta da belirttiği gibi, yürüyüşe başlamak için bir hazırlığınızın da olması gerekmez; dışarı çıkar ve adımlarınızı atmaya başlarsınız, hepsi bu.

0001686744001-1

Peki yürümekle neler kazanırsınız;

Yürümek; zihniniz boşaltır, yoğun bir tempodan çıkıp bir nefes almanızı sağlar, düşünmenizi ve yeni fikirler üretmenizi sağlar. Belki hayatınızın en önemli kararlarını alırsınız yürürken. (Ben çok aldım böyle kararlar) Kimi zaman keşfetmek için çıkarsınız, belki hiç görmediğiniz bir yeri belki de yıllardır oturduğunuz ama bir kez olsun da dikkatli bakmadığınız kendi sokağınızı. En özgür haliniz belki de yürüdüğünüz andır. Sadece size ait olan, pek çok şeyi erteleyip geride bıraktığınız size özel bir an.

Kitapta pek çok ünlü düşünürlerin ve yazarların da en önemli eserlerini yürürken ortaya çıkardığını okuyunca doğrusu çok şaşırmadım. Çünkü yürümek demek üretmek demek. Kitabın yazarı, bazı kitapların dağların keskin ışığını ve denizin pırıltılarını yansıttığını söylüyor. Hatta bu kitaplarda doğanın renklerin olduğunu da belirtiyor. Ama ona göre bir kütüphanede yazılan kitaplar böyle değildir, bu kitaplar gridir. Alıntılarla, referanslarla ve çok sayıda dipnotlarla doludur.

Hatta yazar bu düşüncesini şu cümleyle ifade etmiştir;

Oysa eserini yürürken yaratan yazarın böyle prangaları yoktur; düşüncesi başka ciltlerin kölesi değildir, doğrulamaları hantalaşmamış, başkalarının düşünceleriyle ağırlaşmamıştır. Başkalarının açıklamalarını ifade ihtiva etmez; sadece düşünce muhakeme ve karardan ibarettir.

Peki şimdiki çocuklarımızın yaşamlarına bir baktığımızda çocuğunuz gün içerisinde ne kadarlık bir mesafe yürüyor sizce? Okuldan eve, evden okula servisle gönderdiğimiz çocukları, arabalarımızla her yerin kapının önüne kadar bırakıp alıyoruz. Bu zamanda bunu yapmak gerekiyor belki artık dünya o kadar da güvenli bir yer değil çünkü. Evde geçirilen zamanlarda da çocuklarımız ya test çözüyor, ya da bilgisayar veya televizyon başında zaman geçiriyor. Oynamayı planladığımız oyunları da evde oynayıp tamamlıyoruz. Alanı belirli çocuk parklarında anne babalarının en yakın gözetiminde ne oynayabiliyorlarsa oynuyorlar çocuklar.

Peki, hiç olmazsa ailecek birlikte yaptığınız yürüyüşler var mı? Keşfetmek adına, sohbet etmek adına ya da belki de sağlımız için birlikte yaptığımız yürüyüşler. Yürürken çocukların keşfettikleri şeyler biz yetişkinlerden çok ama çok farklı üstelik. Yürürken gördüğünüz bir turunç ağacı sizin için sadece bir ağaçtır ama bir çocuk o ağaçta çok daha farklı şeyler görür. Yürürken sizin görmeyi atladığınız pek çok şeyi çocukların elleriyle gösterip “anne bak, baba bak” diye seslendiklerini ve bize göstermeye çalıştıklarını hepimiz biliyoruz. Çünkü onlar keşfederek yürüyorlar.

Henry David Thoreau’nun dediği gibi;

“Konuşmadan evvel görmelidir insan”

Bence daha çok yürümeliyiz hem de çocuklarımızla birlikle. Ve yürüyen çocuklar yetiştirmeliyiz.

Yazar Hakkında

admin

Yorum Yaz