Geçenlerde genç bir girişimci arkadaşım bana şu soruyu sordu; “Çiğdem Hanım, bu kadar şeyi nasıl aynı anda yapabiliyorsunuz? Zamanı nasıl bu kadar iyi yönetebiliyorsunuz?” Sonrasında da ekledi, “Bu konuda sizden tavsiye almak isterim “dedi. Doğrusu önce şaşırdım, çünkü ben zamanı halen bile iyi yönetemediğimi düşünüyordum. Eskiye göre daha iyiyim ve bazı şeyleri öğrendim ama halen eksiklerim olduğuma inanıyorum.
Zaman yönetimi üzerine sohbet ettik kendisi ile ve neleri yaptığımı neleri de artık yapmadığımı anlatmaya çalıştım. Dediğim gibi eskiden bu konuda çok kötüydüm. Özellikle “Anne” olduktan sonra zaman kavramı konusunda epey sıkıntılar yaşadım. Çoğu zaman pes ettim, çoğu zaman da bedenim olumsuz sinyaller verdi. Ama sonrasında fark etim ki ben zamanı yönetemediğim gibi, zaman denilen şey de beni yönetmeye başlamış, yani baktım ki sazı eline almış. 🙂
Bunu fark ettiğim günü çok iyi hatırlıyorum. Çok kırıldığım, çok kızgın olduğum bir gündü. Ve o gün hayatımda bazı şeyleri değiştirmeye karar verdim. O gün geçmişimi düşündüm ve geleceğe bir bakış atmaya çalıştım. Hayallerim ve var olduğum konumum teker teker gözümün önünden geçti. Neden bu maratonu koşuyorum? dedim kendime. Zaman yönetimi denilen şey, bu koşulan maratonu en iyi şekilde planlamak mı yoksa aslında koşmak yerine yürümeyi, dinginliği ve gerekirse durup izlemeyi mi seçmek.?
Ve evet, o gün koşmak yerine dinginliği tercih etmeye karar verdim. Önemli olan çok çalışmak ya da çok yoğun olmak değil, önemli olan verimli olmak, tek bir şey de olsa iyi bir şey yapmak, yaptığın şeyi en iyi şekilde yapmak.
Bu farkındalık sürecinden sonra neler mi yaptım? İşte yaptıklarım;
Gereksiz Yüklere “Hayır” demeyi öğrenmeye başladım. Herkesin her yükünü almak zorunda olmadığımı, gerektiği yerde, yapmak istemediğim ve zorunda olmadığım şeylerde hayır demem gerektiğini öğrendim. Mükemmel şekilde uyguluyor musunuz derseniz, hayır, ama iyiye gidiyorum.
Sosyal medya denilen şey sizi çok etkiliyor. Tanıdık veya tanımadık herkesin yaptıkları, gittikleri, gezdikleri şeyler inanın çok etkiliyor. Neden ben de yapmıyorum, gitmiyorum, görmüyorum, uygulamıyorum diyorsunuz ve sonra da bir bakıyorsunuz ki kalabalık bir sürü şeyin içinde kendinizi buluyorsunuz. Hem de bazen en gereksiz şeylerin içinde. Herkesin hayatı kendine, ve herkesin herşeyini takip edip yapmaya çalışınca inanın bir ton kayanın altında ezilmiş gibi oluyorsunuz. Daha sade ve kendinize ait bir yaşamı tercih edin.
Yardım almaya başladım. Çalışma hayatı, kızım, ev işleri vb şeyler derken artık “Yeter” dedim. Üstelik siz bunların altından kalkmayı başardıkça etrafınızdakilerin de buna alıştığını görüyorsunuz. Ne kadar yorgun olursanız olun aldırmıyorlar, çünkü biliyorlar ki bunun altından da kalkacaksınız. Ama inanın öyle olmuyor. Ben kendi durumum için böyle olmadığını önce eşime sonra yakınımdakilere gayet güzel bir dille anlatmaya çalıştım. Mesajı aldılar yani. 🙂 İşin özeti, “Süper Kadın, Süper Anne” rolüne hiç girmeyin.
Daha Sade Bir Hayat Yaşamayı Tercih Etmeye Başladım: Ne kadar çok bilgi, ne kadar çok şey var hayatımızda değil mi? Herşeyi anda yapma isteğimiz, daha çok şeye sahip olma arzumuz. Birden fazla sahip olmaya çalıştığımız roller. Ve bu rollerin arasında yaşadığımız kayıplar, kaçırdığımız değerli anlar… Eğer bir de “Anne” kimliğimiz varsa, zaten başlı başına tüm zamanımızı alan bir rolümüz var. Geçenlerde baktım, bir sürü okunması için kaydedilen yazılar, mutlaka izlenmeli dediğim filmler var. Ama hiçbirini yapamamışım. Bir filme neden 2 saat ayıramıyorum, yanlış yaptığım şeyler mi var dedim kendime. Bu küçük farkındalıklar bile size çok şey öğretiyor aslında.. Böyle durumlarda ben de hemen hızımı düşürmeye başlıyorum. Unutmayalım ki, daha sade ve daha kaliteli bir hayat lazım bize.
Tüm bunların yanında, zamanı yönetmek değil de zamanı doyasıya yaşamak lazım aslında…
Yani zamanı yöneten bir anne değil de zamanı çocuklarıyla doyasıya yaşayabilen bir anne olmak önemli, ne dersiniz? 🙂