Havanın çok güzel olması nedeni ile herkes gibi biz de Pazar günü kendimizi dışarıya attık. Yaren tam anlamıyla bayram yaptı diyebilirim. Hava çok güzeldi ve önce Pasta Bahçesi’ne gittik. Tabii her zamanki gibi önce salıncağa koştuk. Çok seviyoruz sallanmayı ve sallanırken de mutluluktan gözleri kapatıp, gülümsüyor. Mutluluğunu o kadar çok belli ediyor ki anlatamam. Gün geçtikçe salıncağın dışında başka şeylere de ilgisi kaymaya başladı. Örneğin daha önce hiç kaydırağa binmek istemezken, dün kaydırağın tepesinden zor indirdik yaren’imizi. Kendinden daha büyük çocukların kumlarla oynayışını ise ilgi izledi. Ben kumlara kesin şimdi bir dalış yapar diye beklerken, hiç elini bile sürmedi ama ilgiyle sürekli izledi. Tabii bir de meraklısı olduğumuz bir köpek görünce de Yaren’i durdurmak mümkün mü? Köpeğin peşinden “hav,hav “ diyerek koşmaya başladı ve köpeği ellemeye çalıştı.
Yaklaşık 2 saatlik bir oyun sürecinden, kızımızı zorla ve ağlayarak çıkardık.

Salıncak olmazsa olmaz bizim için.

Bu koridoru çok sevdi ve en az 5 kere turladı

İlk defa kaydırağa bindik ve inanılmaz keyif aldık

Şu cep telefonu yok mu…..

Ellerini yıkayıp, üstünü başını temizledikten sonra da Real’e gittik. Oradaki tırtıl treni çok seviyor kızım. Her hafta bir iki defa bindirmeye çalışıyoruz. Tabii her Pazar olduğu gibi Real yine çok kalabalıktı. Kızım da benim gibi kalabalığı pek sevmiyor. Hiç yürümek istemedi ve huysuzlandı. Öyle olunca biz de çıktık zaten. Sonrasında uzun zamandır hiç yapmadığımız bir şeyi denemeye karar verdik eşimle. Yaren ile birlikte yemeğe gittik. İlk seferdeki denememiz çok kötü geçmişti. Bu sefer de tedirginlikle gittik ama kızımız bizi hiç üzmedi. Sandalyesinde sakin sakin oturup, verdiğimiz bebe bisküvilerini birazını yiyip birazını oynayarak zaman geçirdi. Tabii salıncağımızı gene unutmadık ve gittiğimiz resturantta bulunan oyun parkında yine keyifle sallandık.
Yemeğin ardından güneşin batışı seyretmek için annem ve kardeşlerimi de alarak topalak köyündeki bir çay kahvesine gittik. Bu sefer Yaren bizi biraz yordu. Yön olgusu olmadan bir koşturmaca içindeki yürüyüşümüz halen devam ediyor. Öyle olunca da sürekli olarak peşinden gidiyoruz ama bizi yoran bu peşinden gitmeler değil, ısrarla gitmemesi gereken tehlikeli yerlere gitmek isteyişi ve onu vazgeçirme çalışmaları.

Eve döndüğümüzde ise gerçekten hepimiz yorulmuştuk. Yaren’i düzenli olarak akşamları hep aynı saatte yatırmaya alıştırdım. Bunun da faydasını görüyorum. Akşam 20.30 gibi onu mutlaka pijamalarını giyerek ve iyi geceler serenatı ile ve öpücüklerle odasına götürüyoruz. Bir iki yatağın içinde oynadıktan sonra (Bu arada mutlaka yanında birimiz oluyor) kendince uykuya dalıyor. Dün de aynı şekilde Yaren’i yatırdık.
Keyifli bir Pazar günüydü. Akşam güneşinin batışı ve daha sonra gecenin karanlığında Adana’yı pırıl pırıl ışıklarla göl manzaralı seyretmek inanın çok güzel. Bunu bir de tek başıma, keyiflice saatlerce oturarak, hiç konuşmadan ve kimseyi dinlemeden yapmayı isterdim. Bu yalnızlığa ihtiyacım olduğunu dün keşfettim.

Yazar Hakkında

admin

Yorum Yaz