Uzun bir eteğim vardı benim. Daha doğrusu annemin eteği. O benim en büyük oyun malzememdi. O eteği giydiğimde çoğunlukla öğretmen olurdum. Zaman zaman tarağı elime alıp müzisyen olduğum oyunlar da olmuştur.
Evdeki tabaklarla evcilik oynardık. O zamanlar oyuncakların çeşidi daha azdı ve bizim de zaman zaman bunları alma imkanımız olmadı. Evdeki malzemelerle oyunlarımızı kurgulardık. Evimizin yanında bir apartman inşaatı başladığında ben ve erkek kardeşim çok sevinmiştik. Çünkü oradan toplayacağımız bir sürü malzeme vardı. Zaman zaman oradan ahşap artık malzemeler getirirdik. Hatırlıyorum, bir gün bu malzemelerle uzayda olmayı hayal etmiştik. Bir tane yıldızlı bir topumuz vardı, onu da dünya yapmıştık. Etrafına da ahşap parçaları koyup gezegenleri hayal etmiştik.
Annemin o çalı süpürgesi ise benim vazgeçilmez oyuncağımdı. Minderler, yastıklar, elbezleri, boş kutular bizim oyuncaklarımızdı. Biz hayal ederdik ve tüm bu malzemeler de hayallerimizin kahramanları olurdur.
Sokaklar bizim oyun alanlarımızdı. Boş tarlalar içinde koşturduk bisikletler sürdük. O zamanlarda büyüklerin kaygı ve endişesi daha azdı sanki. Şimdiki zaman gibi çocuklar güvenlik çemberleri içinde büyümüyordu.
Sonra okul hayatımız başladı, okul ile birlikte sınavlar. Bir nevi ortaokul bizim büyümemizin ilk adımıydı. Sonra liseye geçiş ile birlikte üniversite kaygısı başladı. O müthiş sınav heyecanı başlamıştı. Sınavlar, testler, dershane, kaç doğru kaç yanlış muhabbetleri ile bizim bu hayallerimiz geride kaldı. Hayatın kaygısı endişeleri başladı. Hedefler büyüktü, para kazanılacaktı, iyi bir kariyer sahibi olunacaktı, aileye yardım edilecekti vs vs.
Bu süreç halen değişmiyor. Büyüdükçe, birer yetişkin oldukça oyunları hayatlarından çıkartıyoruz. Okuduğumuz kitaplar değişiyor, daha nasıl başarılı olurum, daha nasıl mutlu olurum içerikli kitaplara geçiyoruz. Haklı olarak, kafamızda daha çok nasıl kazanabilirim sorusu dolanıyor. Çünkü bir hayat kuruyoruz ve çocuklarımızı en iyi şartlarda yetiştirmeye çalışıyoruz. Onlara her şeyi en iyi şekilde sunmaya çalışıyoruz. Tüm bu kaygılar ve koşturmalar fark etmeden bu küçük zihinlere de bulaşıyor. Onlar da hayal güçlerini erkenden bırakıyorlar.
Hangi yaşta olursak olalım içimizdeki çocuğu öldürmemek lazım. Çocuklarımızdaki hayal gücünü ise hiç yok etmemek lazım.
Geçenlerde bir sohbet sırasında bir arkadaşım “keşke hiç büyümeseydim, çocuklar gibi eğlenseydim” dedi.
Aslında hiç büyümemek bizim elimizde… İçimizdeki çocuğu uyandırmak yeterli..
Bugün, çocukluğunuzda yapmayı çok sevdiğiniz bir şeyi yapın. Herşeyi bir kenara bırakıp, içinizdeki çocuğa bir “Merhaba” deyin.