Girişimcilik kavramı artık ülkemizde çok konuşuluyor ve daha çok önem veriliyor. Farklı kurumlardan girişimcilere sağlanan önemli destekler de var. Ve tüm bunlar olması gereken çok güzel gelişmeler.
Mesleğim gereği yıllardır girişimcilerle beraberim, birlikte proje çalışmaları gerçekleştirdik, eğitimlerde bir araya geldik. Tüm bu süreçte girişimcileri karakteristik olarak gözlemlemeye çalıştım. Anne olduktan sonra ise bu gözlemlemede bakış açım biraz daha değişti. Bir çocuğun girişimci olarak yetiştirilmesi açısından baktım onlara.
Kimisinde farklı özellikler vardı ama bazı temel karakteristik özellikler hepsinde ortaktı. Pek çok makalede, araştırmalarda da bu özellikleri okumak mümkün ama ben kendi gözlemlerime dayanarak keşfettiğim bu temel karakteristik özellikleri sıralamak istiyorum.
İnanmak: Hem de sonuna kadar inanmak. İnanmak başarmanın yarısıdır denilen klasik sözün uygulamada ne kadar da gerçek olduğunu görebileceğiniz en önemli kişiler ise girişimciler. Tanıdığım tüm girişimcilerde ve girişimci adaylarında o inancı gördüm. Ne pahasına olursun yapacaklarına ve başaracaklarına inanıyorlardı. Zaten içlerinde en ufak bir kuşku olsaydı o ilk adımı atamazlardı. Fikrinize, projenize, hayallerinize inanırsanız başarının belli bir yüzdesini garanti etmiş oluyorsunuz bence.
Yapabileceğinize inanmaktan vazgeçmeyin
Hayal Gücü: Girişimciliğin temeli nedir derseniz tam da budur derim. Hayal kurmak… Hayaller kurmak.. Hayal kurdukça üretmek ve yola çıkmak. Hiç hayal kurmayan bir insanın gerçekçi bir girişimci olabileceğine inanmıyorum. Ve evet, tüm girişimcilerde gördüğüm ortak bir özelik de buydu. Hayalleri vardı ve hayal kurmaktan hiç vazgeçmediler
Siz de hayal kurmaktan vazgeçmeyin, Hayal Gücü her şeyin başındadır.
Cesaret: Cesaret ama bu “cahil cesareti”değil, “ne olursa olsun cesareti” değil. Bilinçli, bilgili, emin adımlarla atılan bir cesaret. Bilgi donanımı ile yapılan ve daha çok öğrenmeye aç olan bir cesaret. Girişimciye ilk adımı attıran da işte bu cesaret… Yaptığınız şeye inanabilirsiniz, hayal kurabilirsiniz, işinizi çok sevebilirsiniz ama o cesareti kendinizde bulamazsınız herşey içinizde bir uhde olarak kalır. Acabalar içinizde sizi kemirir durur. İhtiyacınız olan tek şey cesarettir.
Korkulardan, olumsuz düşüncelerden, “Başkaları ne der?” düşüncelerinden uzaklaşmak gerek Cesaret için. Ve cesaret aslında girişimcilik denilen hazine sandığının ilk kilit anahtarıdır.
Sevmek: Yaptığınız işi sevmezseniz istediğiniz kadar paranız olsun, çevreniz olsun, pazarınız olsun önemli değil, sonunda yine başarısız olacaksınızdır. Ya da başarılı ama mutsuz olacaksınızdır. Sevgi sizi başarıya götüren önemli bir araçtır. Severek çalıştığınızda, severek ürettiğinizde, sınırsız hayal gücünüz ile yapacaklarınızın da sınırı olmayacaktır. Ama herşeyden önce mutlu olacaksınız. Sevgi size mutlu getirecek.
Sevgiyle yapılan her şey çok daha hızlı büyür. Tıpkı sevgiyle her gün sulanan bir çiçeğin coşkuyla büyümesi gibi…
İletişim: Girişimcilerle yaptığım tüm sohbetlerde onlardaki o iletişim gücünü ve yeteneğini çok net gördüm. Özgüven ile kendilerini ifade etmeleri, sosyal ilişkilerde başarılı olmaları en önemli ortak karakteristik özellikleri idi. Ne yapıyorsanız yapın, isterseniz çok önemli bir icat yapın, ama insanlarla doğru iletişimi kuramıyorsunuz, kendinizi ve fikrinizi anlatamıyorsanız başarı şansınız çok az.
Yaptıklarınızı anlatamadığınız sürece fikrinizin bir değeri yoktur. fikir sadece sizin için değerlidir. Ve ürüne dönüştürüp ticarileştirme noktasında iletişim olmadan başarılı olmanız mümkün değildir. .
Evet, tüm bu özellikler aslında bir puzzle’ın parçası ve bu parçalar bir araya geldiğinde ise GİRİŞİMCİLİK denen bütün ortaya çıkıyor. Bu puzzle parçalarını en doğru bir şekilde bir araya getirmenin temeli ise eğitim ve bu eğitimin çocukluktan itibaren başlaması gerekiyor. Çocuklarımıza hayal etmeyi, inanmayı, sevmeyi, sağlıklı iletişim kurmayı ve özgüven sahibi olmalarını sağladığınızda birer yetişkin olduklarında başarılı bir girişimci olmaları mümkün. Bu girişimcilik sadece kendi işini yapmak da değil. Başka bir işletmede çalıştıkları zaman da bir girişimci ruhuna sahip olmaları önemli. Ve yine bu ortak özellikler bunu sağlayacaktır.
Burada da biz anne ve babalara, eğitmenlerimize, eğitim sistemini kurgulayanlara önemli görevler düşüyor. Girişimcilik derslerinin ilköğretimden itibaren verilmesi gerektiğine inanıyorum. Bu kapsamda yapılacak proje ve atölye çalışmaları ile çocuklarımıza bu yetkinliklerin kazandırılması gerekiyor.
Onlarda bu potansiyel var ve bu potansiyeli geliştirmek bizim elimizde.