1997 yılında üniversiteden mezun olduğumda, iletişim aracı olarak sadece evlerimizde kullandığımız telefonlar ve yeni kullanıma başladığımız elektronik postalar vardı. O zamanlar cep telefonu henüz piyasaya tam olarak çıkmamıştı.

Arkadaşlarımdan ayrılıp memlekete dönüş yaparken aklıma gelen ilk soru şuydu; “Acaba bir daha bu arkadaşlarımla yakından haberleşme imkanı yakalayabilecek miyim? Hayata nasıl bir adım atacaklarını bilebilecek miyim?”

2004 yılında Facebook denilen bir sosyal medya aracının kurulması ile birlikte hayatımız birden bire farklı olarak değişti. Facebook’a üye olduktan sonra tüm arkadaşlarıma ve sevdiklerime bu mecradan ulaşabilmek benim için harikaydı. Halen de çok etkin olarak kullandığım ve çok sevdiğim bir platformdur.

Sonra twitter çıktı, instagram, periscope ve pinterest çıktı falan derken sosyal medya araçları arttı. Daha da artacak buna eminim ve iyi ki de artıyor. Bunların bir kısmını ben de kullanıyorum, bazılarını kullanmıyorum. Bu kişisel bir tercih.

Ama bu Sosyal Medya araçları hayatımızın öylesine bir parçası haline geldi ki, artık sabahları yatağımızdan kalkarken, belki daha elimizi yüzümüzü bile yıkamadan ilk baktığımız şey sosyal medya hesaplarımız oluyor. Tüm bunların içinde bu araçların, platformların kullanımı konusu ayrı bir sektör ve uzmanlık alanı olarak çıktı ki, bu da olması gerekiyordu zaten. Bu araçları yönetebilmek, profesyonel iş hayatında etkin olarak kullanmak çok önemli. Çok iyi hatırlıyorum, bana bir gün facebook üzerinden bir toplantı daveti gelmişti. Toplantıya gittim ve salonu tıklım tıklım dolu gördüğümde çok şaşırdım. Toplantıyı düzenleyen kişiye gittim ve sordum; “Bu insanlara nasıl ulaştınız?” Toplantı sahibi, “Sadece facebook üzerinden” dedi. İşte o zaman sosyal medyanın gücünü bir kez daha anladım. Sonra bloglar çıktı ve benim en keyif aldığım nokta burasıydı. Benim de 6 yıl önce başlayan blog yazma merakım halen devam ediyor, hem de en canlı heyecanı ve sevgisi ile. Yazmak güzel ve yazdıklarınızı pek çok kişiye ulaştırmak harika bir duygu. Ben bu altı yıllık blogger hayatımda, sosyal medya yönetimi, web sitesi tasarımı, SEO gibi kavramlar konusunda amatörce pek çok şey öğrendim. İnsan işin içerisinde bilfiil oldu mu daha iyi öğreniyor.

Herşey çok güzel, Sosyal Medya araçları sayesinde çok güzel paylaşımları takip edebiliyoruz, pek çok konu hakkında fikir sahibi olabiliyoruz, deneyim ve bilgi paylaşımı yapabiliyoruz. Artık basını ve medyayı buralardan takip ediyoruz. Gruplar kuruyoruz ve hiç tanımadığımız insanlarla bir grup içerisinde paylaşmayı öğreniyoruz. Herşey bu kadar güllük gülistan mı derseniz, tabii ki hayır, bunu sizler de biliyorsunuz. Faydaları olduğu kadar zararları da var maalesef. Ve bu zararları biz insanoğlu kendimiz yaratıyoruz. Zaman zaman yapılan çirkin paylaşımları gördüğümde bazen içinde bulunduğum sosyal medya platformunu hemen terk edesim geliyor. Güzel paylaşımlara yapılan yorumları okuduğumda, güzel bir şeyden nasıl da bir olumsuzluk çıkartan ve çirkin ifadelerde bulunan kişileri gördüğümde ise şaşırıp kalıyorum. Ama sonra diyorum ki, “Bir saniye Çiğdem, asıl güzel paylaşım yapanların bu mecrada kalması lazım sen devam et güzel ve bilgilendirici paylaşımlara” diyorum. Yapmamız gereken de bu galiba, çirkinliklere güzelliklerle cevap vermek gerekiyor.

Diğer bir yandan sosyal medya araçları o kadar hayatımıza girmiş ki, bazen kullanım amacında da sapmalar yapabildiğimizi görüyorum. Bazı yaptığımız etkinliklerin, sadece sosyal medyada paylaşılmak için yapıldığını anladığım zamanlar da oldu benim. Bunun en canlı bir örneğini ise geçen sene kitap fuarında Sevgili Yekta Kopan’ın söyleşisine katıldığımda yaşadım. Çok sevdiğim bu yazarı dinlemek için gittiğimde, önümde oturan gençleri gördüğümde önce çok sevinmiştim. Evet, gençlerin edebiyata ve yazarlara ilgisi beni memnun etmişti. Ama tüm söyleşi boyunca bu gençlerin selfie çekip, kendilerini sosyal medyada etiketlemeleri ve bu sürede de hiç söyleşiyi dinlememelerini yadırgamıştım. O söyleşinin bir kelimesini bile can kulağı ile dinlemediler. Üstelik oraya dinlemek için gelenlerin de dikkatini dağıtmayı başardılar. Toplantıya katılım amaçlarının sadece o etkinliğe katılmayı sosyal medyada paylaşmak olduğunu anladım. Başka bir şey değildi.

Tüm bunları yazarken halen eski kafalıyım mı diye düşünüyorum dersem yanlış olmaz. Bilmiyorum, belki yeni gelen genç nesil hem sosyal medyayı kullanmayı hem de bulunduğu etkinliklerde aktif olarak yer almayı beceriyordur. Ama ben halen gönülden katılmaya gittiğim bir etkinlik için önce cep telefonumu sessize alıyorum ve dikkatimi bulunduğum ortama vermeye çalıyorum. Paylaşımlarımı daha sonra yapıyorum.

Tüm bunları bir Anne olarak da düşündüğüm zaman ise, bana önemli görevler düştüğünü de biliyorum. Daha doğrusu tüm anne ve babalara düşen önemli bir sorumluluk var. Çocuklarımızın sosyal medya platformlarını doğru kullanmalarını sağlamak ve var olan tehlikelerden kendilerini nasıl koruyabileceklerini göstermek. Bunun için biz anne ve babaların hatta eğitmenlerin bile bu konuda özel eğitim alması şart. Böyle bir eğitim olsa ben hemen katılırım. Buna ihtiyacım var çünkü. Kızım birkaç sene sonra bu platformları kullanmaya başladığında sağlıklı ve güzel paylaşımlar yapmasını, doğru insanlarla etkileşimde bulunmasını, İnternet ortamındaki tehlikeleri anlayabilmesini ve kendini koruyabilmesini istiyorum.

Ve hatta eğitim sistemimizde çocuklarımıza belirli yaşlardan itibaren, Sosyal Medya kullanımı ve yönetimi konusunda dersler verilmesi gerektiğini de düşünüyorum.

Tüm bunları neden yazdım derseniz, aslında yazmayı planladığım konular arasındaydı ama bu yazıyı erkene almama sebep olan bir şeyi de sizlerle paylaşmak istedim. En son buradan yayınladığım Radyo Sevdası başlıklı yazımı okuyan bir blogger ve periscope yayıncısı olan Sayın Halil Kılıç, Periscope yayınına konuk konuşmacı olarak beni davet etti. Benim için çok sürpiz oldu ve çok sevindim. Ama Periscope şimdiye kadar hiç kullanmadığım ve kullanmayı da pek düşünmediğim, hatta üyesi bile olmadığım bir sosyal medya platformuydu. Daha sonra bu davet üzerine ilk kez bir üyelik işlemi gerçekleştirdim ve ilk kez bu mecrada neler var neler yok inceledim. Ve evet, her sosyal medya platformunda olduğu gibi, çok değerli ve bilgilendirici yayınlar da vardı, çok absürd yayınlar da. Ama şu aşamada bu platforma çok sıcak bakmadığımı ve henüz hazır olmadığımı hissettim. Ve sevgili Halil Bey’in affına sığınarak, şuanda bu daveti kabul edemeyeceğimi belirttim. Ama ilerde hazır olduğumda da neden olmasın tabii ki. Sağolsun kendisi de çok anlayış gösterdi. Aslında benzer düşünceleri paylaşıyoruz kendisi ile. Kendisine buradan da teşekkür ederim. Halil Bey, bir Sosyal Medya Uzmanı ve bloğu var . Farklı bir insan ve çok güzel paylaşımları var. Periscope platformunda da epey bir takipçisi var. Lunaticim isimli web sayfasından da kendisini takip edebilirsiniz. Ben bundan sonra yazılarını mutlaka takip edeceğim. Kendisini tanımak isterseniz Milliyet Gazetesinde çıkan yazıyı da okuyun bence. Farkındalık konusunda çıkacak kitabını da merakla bekliyorum. 🙂

Yazar Hakkında

admin

Yorum Yaz