Kızımla oturup çizgi film izliyoruz, “Anne siz eskiden sadece radyo mu dinlerdiniz, televizyon hiç yok muydu” diye sordu. Bir an kendimi o kadar çok yaşlı hissettim ki anlatamam.  Şimdiki çocukların gözünde bizlerin nasıl da çok eski göründüğümüzü fark ettim. “Neyse sen takma Çiğdem” dedim kendime ve bu soru üzerine güzel bir sohbete başladık.

Benim çocukluğumda, çok kısa bir süre siyah-beyaz televizyon seyrettiğimi, sonra babamın ilk kez eve renkli televizyon getirdiğini ve nasıl da heyecanlandığınızı anlattım. İlkokula bile gitmiyordum, Türkiye’ye renkli televizyon kavramı yeni girmişti. Her evde bulunmazdı ve bulunan evlerde de o meşhur toplanmalar gerçekleşirdi. Babam bize renkli televizyon aldığında kardeşimle beraber çok sevinmiştik. Ve ilk kez Şirinler’i renkli seyretmenin doyumsuz keyfine varmıştık.

Ama o dönemlerde ve daha sonraki zamanlarda da radyonun yeri hep bizim için özeldi.  Evimizde hemen hemen radyo gün boyunca açık kalırdı. Şimdiki gibi çok radyo kanalları da yoktu. Önceleri sadece TRT FM vardı, sonra ortaokul zamanlarımdaydı galiba, yerel özel kanallar da yayına girmişti. Ama biz çoğunluk TRT FM dinlerdik.

Radyoda en çok sevdiğim ve takip ettiğim bir şey ise arkası yarın formunda olan kısa radyo tiyatroları idi. Hafta içi her gün yaklaşık 15 dakika oynayan oyunlar olurdu. Sadece seslerini dinlediğimiz tiyatro oyunlarıydı bunlar. Ve bu oyunları dinlerken hayal gücüm son hızda çalışırdı. Oyunda geçen mekânı ve seslerin karakterlerini hayal ederdim. Bir nevi bir kitabı okumak gibiydi. Annem sayesinde alışmıştım buna, radyo dinleme alışkanlığını bana annem kazandırmıştı. Merak ettim araştırdım halen bu oyunlar var mı diye, evet halen radyo tiyatroları varmış. Bununla ilgili web sitelerini yeni keşfettim ve kendime çok kızdım. Bunları daha yakından takip etmeye karar verdim.

Dün akşam bunları anlatırken kızım beni can kulağı ile ve şaşkınlık ile dinledi. Bizim arabamızda her zaman bir radyo çalar, kızımın da dinlediği radyolar vardır. Daha bu sabah bir radyo dinleyerek toplantıma gittim. Radyo D’yi dinliyordum. Polat Labar’ın programıydı ve onunla birlikte Sarı Şeker Sema ve Sunny vardı.  Bu üç güzel enerjili insan çok güzel sohbet ediyorlardı. Seslerindeki enerji ile kendime geldim. Ara ara kendimi kahkahalarla gülerken buldum. Dışarıdan biri görse, bu kadın arabada böyle tek başına ne diye kahkaha atıyor diye garipsemiştir. Sonra da eski radyo günlerim aklıma geldi yine.

Seviyorum ben radyo dinlemeyi, seslerle bütünleşmeyi, oradaki enerjiyi hissedebilmeyi seviyorum.

Geçenlerde bir radyo programını sunan kişi, “beni periscope’den canlı izleyebilirsiniz”dedi. Teknolojiyi çok seviyorum ama bir radyo programını görsel izlemek bana çok keyifli gelmedi. Bu farklı bir şey bana göre. Ama dediğim gibi teknolojiye karşı değilim.

Geçen sene Radyo Seyhan’da “Kadının Adı Var” isimli bir radyo programına konuk konuşmacı olarak davet edildiğimde ise çok mutlu olmuştum.  Benim için özel bir yeri ve anlamı olan radyo havasını ilk kez canlı olarak soluyacaktım. Ve benim sesim de ilk kez bir radyodan dinleyicilere ulaşacaktı. Çok heyecanlı gittim oraya. Ama programın sunucusu o kadar güzel ve samimi bir enerjiye sahip ki, tüm heyecanım gitti ve orada çok güzel bir sohbet yaptık kendisi ile. Hayatımda unutamayacağım anılardan biri de budur.

Çiğdem-Sezer-Kadının-Adı-Var-Mühendis-Anne-Blog-Yazı

Ben seviyorum radyoyu, eski radyo dinleme günlerimi de özlüyorum ama şimdiki radyo programlarını da çok seviyorum. Ve çok çeşitlilik de harika bir şey..

Tüm bunları yazarken aklıma bir fikir geldi ve bu fikri uygulamaya karar verdim. Kızıma soracağım, “eğer sen bir radyo programı hazırlasaydın ve sunsaydın hangi içerikte olurdu, neler anlatırdın?”

Ben, galiba hayallerimi anlatırdım, kitapları anlatırdım, yenilikleri anlatırdım…

Yazar Hakkında

admin

Yorum Yaz