İşte yine kitabevindeyim… Elimde değil, haftada bir buraya uğramazsam kendimi tüm enerjimi kaybetmiş, şarj olmayı bekleyen bir cep telefonu gibi hissediyorum. Bakındığım raflar, elime aldığım kitaplar, içime çektiğim o kitap kokusu beni yine kendime getiriyor. Seviyorum burada olmayı, seviyorum kitaplarla buluşmayı.

Dolaşmaya ve tek tek kitaplara bakmaya başlıyorum. Bir ara yine aynı endişe kaplıyor beni. Yeni kitaplar çıkmış, ben daha okunacaklar listemi bitiremezken, yeni kitaplar o raflarda yerini almış ve görücüye çıkmış bile. Hepsi bana gülümsüyor sanki, “Bak beni de oku tamam mı” diyerek beni sıkıştırıyorlar.

Bir ara, bir sağıma bir soluma bakıp kimsenin beni görmediğinden emin olduktan sonra elimdeki kitabı hızlıca kokluyorum. Bir kez yapmazsam rahatlayamam biliyorum. Sonra sırayla tüm bölümleri gezmeye devam ediyorum.

Bir an geliyor, ayaklarım isyan etmeye başlıyor. “Çook yorulduk artık otur” diye bana seslenmeye başladıklarında ben anlıyorum ki bir iki saattir burada ayakta kitapları inceliyorum. O zaman fark ediyorum fiziksel yorgunluğumu ama bir yandan da ruhsal dinçliğimi. Şarj oldum, enerjimi aldım artık.

Çıkma zamanı geldi artık. Elimde alacağım kitaplarla kasaya gidiyorum. Evde beni bekleyen okunacak kitaplar köşesine yenileri de eklenecek böylece. Okuma saatlerini arttırmam lazım, ama nasıl? Yapmam lazım işte, “bir yolunu bulursun sen” diyorum kendime.

Ama o da ne, o kalemler, boyalar, defterler.. Ne kadar güzeller öyle. Şimdiki çocuklar çok şanslı. Her şeyin en renklisi var. Farklı tasarımlar, farklı ürünler var. Bu malzemeleri görünce içimdeki sanatçı olma aşkı ortaya çıkıyor. Elime bir tuval verseler bir de boyalar, ne güzel de boyarım ben. Varsın çizimlerim kötü olsun.

Böylece kasadan hızlıca ayrılıp kendimi kırtasiye bölümünde buluyorum. Evde duran defterleri görmezden gelip şu güzelim defterlerden de birkaç tane alsam mı diyorum, sonra kendimi frenliyorum. Önce o defterleri doldur daha sonra diyorum.

Ve yine ahşap boyaların yanındayım. Ahşap boyadığım günleri yad etmem lazım. Boyalar, vernikler, fırçalar, ham ahşap malzemeler derken bir sürü zaman da burada geçiyorum. “Evet, evinde artık şu çalışma atölyesini düzenle” diyorum kendime. Bu atölyede ahşap da boya, yazılar da yaz, kitaplar da oku, resimler de yap. Bu senin atölyen olsun.

Kasaya tekrar dönme zamanı geldiğini ayaklarım tekrar acımasızca bana hatırlatıyor.

Kitabevinden çıkarken çok yorgunum ama çok mutluyum. Enerjimi de depoladım. Aklıma yine hayalim geliyor. Bir kitap evi açma hayali. Bazen çok uzak gelen, bazen de nefesim kadar yakınımda olan bir hayal. Geçenlerde kızımın söylediği şey aklıma geliyor. “Anne seninle bir kitapçı açsak” diyor. Şaşıp kalıyorum. Kızım, benim hayalime girmiş de haberim yok. Sevinçten deli oluyorum ve hemen “açalım” diyorum. İşte o an hayalim bir nefes kadar bana yakın yine.

“Önce isim bulalım” diyor kızım. Birkaç isim düşündük ama ikimizin de içine sinmedi. Halen arayışımız devam ediyor. Farklı olmalı, bizi anlatmalı, kitap sevgimizi anlatmalı. Ama bu isimde herkes kendini de bulmalı. Bizim kitap sevgimiz bu isimle herkese büyük bir coşkuyla akmalı.

Bu düşüncelerle uzaklaşıyorum kitabevinden. Ama kendi kitabevime de sanki bir adım daha yaklaşıyorum.

Yazar Hakkında

admin

1 Yorum Var

Yorum Yaz