Mesleğimin sevdiğim en güzel tarafı girişimcilerle beraber çalışmak ve onlara yol arkadaşlığı yapmak. Onlardaki pozitif enerji, cesaret, merak, yaratıcılık ve üretme yeteneği beni çok mutlu ediyor, bana da pozitif enerji veriyor.
Geçen aylarda, iki genç girişimci Kurtuluş ve Doğuşcan ile tanışmam da bu vesile ile oldu. Bu iki genç, Ar-Ge fikirlerini hayata geçirmek istemişlerdi ve Sanayi Bakanlığının Teknogirişim sermaye desteğini almaya hak kazanarak da kendi şirketlerini Çukurova Teknokent bölgesinde kurdular. Kendileri ile fikri haklar konusunda görüşmek için bir araya gelmiştik ve onlara elimizden geldiğince mentorlük desteği vermeye çalıştık. Sohbetimiz sırasında onların heyecanını ve azmini görünce birden kendi kızım aklıma geldi. O da büyüyünce bir meslek sahibi olacak. Hangi mesleği seçerse seçsin, tıpkı bu iki genç gibi, istekli, çalışkan, heyecanlı, risk alan ve girişimci bir ruhla yapmasını çok istiyorum. Kurtuluş ve Doğuşcan ile sohbet ederken konu Mühendis Anne’ye geldi ve onlardan hikayelerini paylaşmalarını rica ettim. Beni kırmadılar, ilgi gösterdiler ve kendi girişimcilik hikayelerini benimle paylaştılar. Ben de sizlerle paylaşıyorum. Gelecek nesilden çok umutluyum, şimdiki gençlerimizden çok umutluyum. Böylesine girişimci, başarılı, çalışkan gençlerimizin yetişmesi için biz anne ve babalara ve öğretmenlere düşen çok önemli görevler var. Eğitim sistemimizin de yine bu doğrultuda kurgulanması çok ama çok önemli. Onların hikayesini okuduğunuzda da bunu daha iyi anlayacaksınız. Projeleri ile ilgili maalesef bilgi veremiyorum. Çünkü patent başvuruları henüz sonuçlanmadı. Ama müzik ile ilgili olan çok güzel bir fikirleri var. Kendilerine buradan tekrar teşekkür ediyorum.
İşte Kurtuluş ve Doğuşcan’ın Hikayesi…
Girişimci olma hikayesi nasıl ve ne zaman başladı?
Mühendislik alanındaki gençlerin bazı hayalleri vardır. Kendilerini ileride ilgi duyduğu alanda çalışan başarılı bir mühendis, bir ürünün mucidi veya büyük bir şirketin sahibi ya da belki de bir memur olarak belirli bir düzen içerisinde çalıştığını hayal ederler ve bu şekilde motive olurlar.
Özellikle elektrik elektronik alanındaki öğrencilerin bulunduğu ortamlarda adları sıkça telafuz edilen Steve Jobs, Bill Gates, Mark Zuckerberg gibi isimler, içlerinde girişimcilik ruhu taşıyanlar için gayet heyecan vericidir. Maalesef sosyo-ekonomik şartlar ve imkansızlıklar, içlerindeki bu heyecanı ve girişimcilik ruhunu onlardan uzaklaştırabiliyor. Bizim bu konudaki en büyük şansımız, lisans eğitimimiz süresince tanımaktan gurur duyduğumuz, gençlerin girişimcilik ruhunu ortaya çıkarmalarına yardım eden ve bu konuda büyük çaba harcayan bir hocamızın olmasıydı.
Girişimciliğe dair ciddi anlamdaki ilk adımımız ise son sınıf seçmeli derslerinden olan Professional Engineering Development dersi aracılığı ile oldu. Henüz ilk haftasından derse büyük bir ilgi duymaya başlamıştık. Hamit Serbest hocamızın yaptığı o konuşma bizi gerçekten etkilemişti. İlk dersimizdeki konuşmasında konuşmasına şöyle başlamıştı:
“Hepiniz yarın bu bölümden birer mühendis olarak ayrılacaksınız gençler… Çoğunuz iş başvurularında bulunacak ve muhtemelen birer iş sahibi olacak, içinizden bazıları da bir gün iş veren olacak…”
Bu konuşmanın yapıldığı güne kadar kendi işimizi yapmayı veya bir iş veren olabilme ihtimalini hiç bir şekilde düşünmemiştik ve o derslikte aldığımız taze enerji bizim için ilk kıvılcım oldu.
Bu yola çıkmak için etkili bir iş fikri gerekiyordu. Üzerinde anlamlı bir çalışma yapılmamış taze fikirler kırılgandır, iyileştirilmeye ve gerçek hayat şartlarına uygun hale getirilmeye ihtiyaçları vardır. Fikirler içerisinden en güçlüsünü bulmak için doğru soruları sormak ve bunları yaparken de ileri görüşlü ve objektif bir bakış açısına sahip olmak çok önemlidir. Bizim fikrimizin olgunlaşması için gereken tüm destek, tam da PED dersinin içeriğini oluşturmaktaydı.
Bilginin çok yoğun bir şekilde aktarıldığı akademik ortamda aklımıza bir çok fikir gelebiliyordu. Bu düşünce doğrultusunda, o sırada yapmakta olduğumuz lisans bitirme projelerini bu doğrultuda değerlendirmeyi düşündük ve sürpriz bir şekilde açılan ek çağrı ile de Teknogirişim Sermayesi Desteği’ne başvurduk.
Projenizden kısaca bahseder misiniz? Geliştirdiğiniz ürünle ne hedefliyorsunuz?
Gerek patent aşamasında olması, gerekse bakanlık ile yapılan gizlilik sözleşmesi nedeni ile ürünümüz ile ilgili detaylı bilgi paylaşamıyor olsak da, şunu söyleyebiliriz ki, ürün standart bir elektronik baterinin özelliklerini de taşıyan bir elektronik bateri sistemidir. Ancak özgün ve yenilikçi özellikleri sayesinde, herhangi bir müzik enstrümanı olmaktan öteye geçmektedir.
Tam anlamıyla yerli üretim olmasını planladığımız ürünümüz ile hedeflediğimiz en önemli şeylerden biri, sanatın en önemli dallarından biri olan müziğin insan biyolojisi üzerindeki olumlu etkilerini hayatımıza kazandırmak adına, müzik ile ilgilenen, müziğe vakit ayıran insan sayısını artırmak ve müzik ile zaten ilgileniyor olanları da yaratıcılıklarını ve tekniklerini pekiştirebilecekleri eşsiz bir enstrüman ile buluşturmaktır.
Yürütmekte olduğumuz prototip üretim çalışmaları sonrasında, önce yerel pazarda daha sonra da uluslararası alanda ürünümüzü ön plana çıkarmayı hedefliyoruz.
Şu anda yaşadığınız en büyük zorluklar nedir ve nasıl çözmeye çalışıyorsunuz?
Girişimciliğin gerçekten büyük çaba ve fedakarlık gerektirdiğini düşünüyoruz. Özellikle de hala öğrenci iseniz ya da henüz mezun olmuş ve artık gerçek hayatın sorumluluklarını almaya başlamışsanız, işler başta gerçekten karmaşık gelmektedir. Fakat bunu benimseyip inandığınızda ve zorlukları, üstesinden gelmek için karşınıza çıkmış birer fırsat olarak gördüğünüzde işlerin üstesinden gelebiliyorsunuz. Bu sayede öğrenmeye ve tecrübe kazanmaya başlıyorsunuz.
Bu süreç içerisinde şu ana kadar hissettiğimiz en büyük zorluğun motivasyon olduğunu söyleyebiliriz. Bu yola çıktıysanız, kendi içinizde motivasyonunuzu bir şekilde sağlayabiliyor olmalısınız. Her ne kadar diğer insanların yorumları ya da tepkileri motivasyonunuzu bozmak adına tetikte beklese de.
Girişimciliğin belirsizliklerle dolu uzun bir yol olduğunu düşünecek olursak, özellikle de okul bitince garanti bir iş bulup çalışmanın moda olduğu bir toplumda, bu uğraşınızı insanlara anlatmak ve kendinizi ispatlamak bir hayli zor oluyor. Yaptığımız işin ne anlama geldiğinin farkında olan insanlar ile karşılaşmak bizi nasıl mutlu ediyor tahmin edemezsiniz. Yakın çevremiz de dahil olmak üzere, yaptığımız işi ve bu projenin potansiyelini her fırsatta olabildiğince basit bir dil ile anlatmaya çalışıyoruz.
Bir başka yaşadığımız zorluk ise, şirketimizin ekonomik yapısını kontrol etme ve şirketi ayakta tutma, devamlılığını sağlama konularındaki kaygılarımız sayılabilir. Harcamaları bakanlığın belirlediği kurallar çerçevesinde yapmak, düzenli rapor ve doküman kaydetmek, vergi ve kanunlar ile ilgili yükümlülükleri yerine getirmek ve onları takip etmek projenize ayıracağınız vakitten ve enerjiden maalesef çalabiliyor.
Bizler şirketimizi, Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nın Teknogirişim Sermayesi Desteği ile kurduk. Bu destek genç girişimciler için ciddi bir miktar olarak sayılabilir, fakat bir şirketi ayakta tutmak adına tam anlamı ile yeterli olduğunu söylemek zor. Bu nedenle, destek süresi içerisinde projenizi yürütürken bir yandan da şirketinizi ayakta tutmanın yollarını bulmak zorundasınız. Proje kapsamındaki sarf malzemelerimiz, makina yazılım vs. destek bütçesi ile karşılanmaktadır. Fakat şirket kuruluşu ile hız kazanan bu süreç, beraberinde hesapta olmayan ekstralar da getirmektedir. Bu tarz ekonomik problemlerin üstesinden gelmek için de, bizler ek iş yaparak şirketimize ekonomik katkı sağlamaya çalışıyoruz.
Ailenizin girişimci olma konusunda size ne gibi katkıları ve destekleri oldu? Sizleri destekliyorlar mı?
Aslında bu zorlu yolda belki de en büyük şansımız burada ortaya çıkıyor. Ailelerimiz bu sürecin en başından bu yana bizimle oldular ve her konuda ellerinden gelenin en iyisini yaptılar. Yürütmekte olduğumuz bu uzun ve zorlu süreçte onların yanımızda olduğunu bilmek bile bizim için her zaman itici bir güç oldu.
Çocukluğunuzda girişimci olma, yeni ürünler tasarlama gibi hayalleriniz var mıydı?
Kurtuluş:
Küçük yaşlardan bu yana her zaman teknolojiye ilgi duymuş, teknolojik ürünleri tasarlayan mühendislerin hayranlık uyandırıcı zekalarının olduğunu düşünmüştüm. Kendimi her zaman ilerde bir ürünün tasarlayıcısı olarak hayal ederdim. Tabii o zamanlar, bunun sadece bir hayal olarak kalacağını düşünürdüm. Kalıp çamur kullanarak, o zamanın son teknolojisi olan cep telefonlarını farklı şekillerde tasarlamaya çalışırdım. Doksanlı yılların her çocuğu gibi, benim de elektronik kartlara olan ilgim ilk olarak televizyon kumandasının içini merak etmek ve sökmek ile başladı. Bundan dolayı da zaman zaman annemden çok azar da işittim doğrusu. Sonrasında hayatımıza giren atari oyunları ile bu teknoloji merakı bir ivme yakaladı ve 2000’li yılların başında yerini bilgisayara bıraktı. Bu merakın bir sonucu olan büyük ısrarlarımla ailemi bilgisayar almaya ikna ettim, ki o zamanlar toplumdaki ailelerin çoğu bilgisayarın zararlı olduğunu ve çocukların gelişimini engellediğini düşünürdü. Bu konuda da sanırım aileme karşı kendimi borçlu hissediyorum. Zira ileri görüşlü olmaları, beni akranlarımdan bir adım öne taşıdı. Daha sonrasında eğitim hayatımın da ilerlemesi ile tüm teknolojik aletlerin çalışma mantığının altında aslında çok güçlü bilimsel teorilerin yattığını keşfettim. Bunun sonucunda, fen bilimleri ve matematiğe olan korkumu yenerek bu derslere ayırdığım zamanı artırdım. Sonrasında bu derslerde başarılı da oldum. Bu ilgi ve başarı, daha sonraları beni mühendislik okumaya iterek, küçükken hayal ettiğim mühendisliği aslında gerçeğe dönüştürebileceğimi farkettirdi.
Doğuşcan:
Çocukluğumdan bu yana teknolojiye, elektrikli aletlere her zaman merak duymuşumdur. Bu merak yüzünden eski kasetçalarları çekiç ile parçalar, içerisindeki motorları söker, onları bakkaldan aldığım pillerle çalıştırır oynardım. Elektronik oyuncaklarımı hayranlıkla inceler, nasıl çalıştıklarını merak ederdim. Bozulacakları günü iple çekerdim. Çünkü onlar bozulunca, parçalayıp içinde ne olduğunu görme hakkım olacaktı diye düşünürdüm. Çocukluğumdaki çevremde ona soru sorabileceğim, buluş yapan, girişimci bir büyüğüm maalesef yoktu ancak o zamanlarda meslek yüksekokulunda okuyan dayımın odasındaki multimetre, lehim cihazı ya da bilgisayar kartları sanırım beni çok etkilemişti. Yeşil baskı devreler, bilgisayar kartları çok gizemli gelir, onların kokusu dahi bende bir heyecan uyandırırdı. Genel olarak bir şeyler tasarlamayı, üretmeyi ve müdahale etmeyi çok severdim. Her çocuk gibi meraklı gözler ile dünyayı izler, hayal gücümle geleceğe dair düşüncelere dalardım. Bu noktada ailemin bana karşı sergilemiş olduğu sevgi, sabır ve anlayış, içimdeki merak duygusunu körelmeden bu günlere taşıyabilmeme yardımcı olmuştur. Çocukluğumdaki faaliyetlerime bakacak olursak, evet, aslında bir gün girişimci olabileceğimi düşünmek hiç de şaşırtıcı olmazdı sanırım…
Bazen hayatımızda okuduğumuz bir kitap, tanıştığımız bir insan ya da seyrettiğimiz bir film bizim girişimci olma yolunda itici bir kuvvet olur. Sizin de hayatınızda böyle bir güç var mıydı?
Böyle bir soru ile karşılaştığımızda aklımıza lisans eğitimimiz süresince bizi düşünmeye, sorgulamaya ve merak etmeye teşvik eden ve gerçek bir mühendisin bakış açısını kazanmamız adına emek veren sevgili Hamit Serbest hocamız gelir. Önceden de bahsettiğimiz gibi Hamit Hocamız, bütün öğrencilere olduğu gibi bizlere de sabırla yol gösterici olmaya çalıştı ve en önemlisi bizi cesaretlendirdi. Özellikle son sınıfta kendisinin açmış olduğu Professional Engineering Development dersi, girişimciliğe bakış açımızı tamamen değiştirdi. Bu konuda kendisine çok şey borçlu olduğumuzu söyleyebiliriz.
Sosyal bir insan olmak, tekdüze olmaktan ziyade, farklı etkinlikler, ortamlar içerisinde bulunmak her zaman yeni fikirleri yakalamanıza ve yaratıcı yönünüzü tanımanıza yardımcı olur. Bizi kendimiz yapan ve hayatımıza yön veren şey, izlediğimiz bir film ya da okuduğumuz bir kitaptan ziyade, sahip olduğumuz alışkanlıklarımız olabilir. Dünya müzik türlerinin çoğunu severek dinler, Yaratılış ve İnsanlık Tarihi ile araştırmayı sever, kaliteli filmler izler ve olabildiğince okuruz. Bedenimizin besinlere ihtiyaç duyduğu gibi, kişiliğimizi ve manevi yönümüzü de sanatsal ve bilimsel kaynaklar ile beslememiz gerektiğini düşünüyoruz.
Bu konu ile ilgili ekleyebileceğimiz bir başka etken de takım arkadaşlığımız olabilir. Bir takım olabilmenin bu uzun yolda çok önemli olduğunu düşünüyoruz. Lisans eğitiminin üçüncü sınıfında başlayan arkadaşlığımızın da girişimci olmamız konusunda itici bir kuvvet olduğunu söyleyebiliriz. Girişimde bulunmak, risk almak ve sorunların üstesinden gelmek adına çıkılan bu yolda güçlü bir yol arkadaşınızın olması, sizi güvende ve çok daha cesaretli hissettiriyor.
10 yıl sonra kendinizi nerede görmek istiyorsunuz? Hedefler ve planlar nelerdir?
10 yıl girişimciliğe henüz adım atmış olan bizim gibi gençler için gayet uzun bir süre gibi görünüyor aslında. Ancak bu süreç içerisinde ulaşmak için sabırsızlandığımız o kadar şey var ki… Elektrik Elektronik mühendisi olarak çalışma alanımız gerçekten çok geniş. İkimiz de teorik bilgiye, elektroniğe ve yazılıma oldukça ilgi duyuyoruz. Kendimizi geliştirmek ve yüksek lisans yapmak öncelikli hedeflerimiz arasında yer almaktadır.
Mesleğimiz en büyük önceliklerimiz arasındadır, doğal olarak hayallerimiz de bunun etrafında şekillenmektedir. Güzel hayallerimiz var ve elimizde de bir takım güzel fırsatlar var. Şunu çok iyi biliyoruz ki, elimizdeki bu imkanları doğru bir strateji ile kullanır isek hayallerimize ulaşacağız.
Planlı ve programlı olmayı seviyoruz. Bu nedenle hedeflerimizi de bazı kriterlere göre planladık. Deneyeceğimiz yolları belirledik, A, B ve C planları yaptık. Öncelikli olarak organize bir şekilde olmasını umduğumuz 2 yıllık bir plan yaptık. Sonrasındaki yıllarda izleyeceğimiz yol bu 2 yıllık plan bitiminde netleşecektir. Bu süreç için hedefimiz, destek süresince sürdürmek ile yükümlü olduğumuz iş planımızı tamamlamak ve ürünümüzün prototipini üretmektir. Bizim için hayati bir öneme sahip olan bu ilk senemizde, ürünümüzün başarılı bir şekilde üretilmesi kadar, yerel ve uluslar arası iş dünyasında kendimizi ispatlayabilmek adına sahip olmamız gereken donanım ve tecrübeleri olabildiğince kazanmamız ve ilerlememiz de çok önemlidir. Bizim için bir staj gibi olacak bu ilk yılın sonrasındaki ikinci yılda ise, ürünümüzün ticarileştirilmesi ve üretimi ile ilgili çalışmalar yer alacaktır.
Ürünümüze ve kendimize güveniyoruz. Prototipimizi başarılı bir şekilde ticarileştirdiğimiz takdirde, uluslar arası pazarda adını kısa sürede duyurabileceğine inanıyoruz. İki sene içerisinde ürünümüzü bir çok ünlü müzisyenin kliplerinde, sahne veya sokak konserlerinde, rehabilitasyon merkezlerinde ya da bir arkadaşınızın evinde görebilirsiniz. O zaman anlayabilirsiniz ki yaratıcılığımız ve teknoloji tutkumuz ile uluslararası düzeyde mücadele etme hayalimiz artık gerçekleşmektedir.
Ar-Ge ve inovasyon çalışmalarında girişimcilere, girişimci adaylarına ve çalışma hayatına atılacak gençlere neler önerirsiniz?
Bizler de henüz yolun başında olan genç girişimcileriz. Bu konuda diğerlerine ne kadar öneride bulunabileceğimiz de tartışılır belki. Ancak naçizane tecrübelerimizden ve hissettiklerimizden yola çıkarak, özellikle bizim gibi genç girişimci arkadaşlarımıza, başlangıç olarak Ar Ge ve İnovasyon kelimelerinin ne anlama geldiğini çok iyi anlamalarını önerebiliriz. Bu kelimelerin tanımlarını okumak değil, kimler Ar Ge yapar, son yıllarda yapılan en büyük inovasyonlar nelerdir, anlamlı bir araştırmayı kastediyoruz. Bu noktada Elektrik Elektronik Mühendisliği bölümlerinde okuyan arkadaşlarımıza şiddetle önerebiliriz ki, son sınıf seçmeli derslerinden olan Professional Engineering Development dersini almaları çok faydalı olacaktır, hatta bu ders birçok kimse için dönüm noktası dahi olabilir.
Çoğu insanın maalesef kaybettiği merak duygusunu, sorgulama dürtüsünü korumak gerek. Bunu da başarmak için kendi dünyalarını sosyal medyanın zaman ve enerji sömüren saldırılarından korumaları gerekiyor. Bu noktada anahtar kelime motivasyondur. Kendileri ile barışık ve motivasyonu yüksek olmak zorundalar. Güçlü bir motivasyonu sağlamak ve onu korumak ise hakikaten zor bir iştir. Bunu sağlamak için de mutlaka düzenli kitap okumalı, film izlemeli, konser ve tiyatrolara katılmalı hatta bir müzik enstrümanı çalabiliyorsanız bu harika olurdu. Her ne kadar yoğun bir okulunuz veya işiniz olsa dahi, sosyal biri olmalısınız. Televizyon izlemekten kaçınmalı ve güne erken başlamalısınız. Bunlar bir çok kez sıkıntısını yaşayıp üzerinde tartıştığımız konulardır.
Başarılı bir girişimci olmak için donanımlarımızı sürekli geliştirmek, teknolojinin geldiği son noktayı, patentleri takip etmek, dünyada olup bitenleri takip etmek ve her konuda disiplinli olmak zorunda olduğumuzu düşünüyoruz. Bu işi severek yapmak da ayrıca çok önemli. Zira severek yapılmadığı takdirde zaman zaman büyük sıkıntılar yaşanabilir, çünkü başlarda emeklerinizin karşılığını maddi olarak alamayabilirsiniz de.
Son olarak bahsetmek istediğimiz şey insanlarla olan iletişimimiz ile ilgilidir. Şüphesiz ki tanıştığımız insanlardan olumlu ya da olumsuz bir şekilde etkileniriz. Biz de bunun farkında olarak tanıştığımız insanlardan aynı zamanda bir şeyler öğrenebileceğimizi düşünürüz. Bir girişimcide olması gereken iyi bir gözlemci olma özelliğimiz sayesinde çevremizdeki insanları gözlemler, hikayelerini dinleriz ve yaşanılanlardan dersler çıkarırız.
Çocukların yenilikçi düşünme yetenekleri ile ilgili ne düşünüyorsunuz? Eğitimcilere ne önerirsiniz?
Çocukların yenilikçi ve yaratıcı düşünme yeteneklerinin gelişimi konusunda bizce ailelere büyük görev düşüyor. Öncelikli olarak aile içerisinde söz sahibi olabiliyorsa bir çocuk, ilerleyen yaşlarda da kendisini baskı altında hissetmeden düşüncelerini özgürce ifade edebilmeyi başarabilir. Ayrıca sanatın veya sporun çocukların gelişimindeki olumlu etkisini vurgulamak istiyoruz. Ailelerin çocuklarına sunduğu imkanlar (sportif, bilimsel, sanatsal etkinlikler, dersler vs.) sayesinde çocuk, kapasitesi ve özgüveni yüksek, daha yaratıcı bir şekilde düşünebilen bir birey olarak yetişir. Aileler çocuklarına kendi istekleri doğrultusunda eğitim vermektense, erken yaşlarda çocuğunun yeteneğini fark edip o doğrultuda eğitiminin devam etmesi için çaba göstermelidir. Bu şekilde çocuk hem daha mutlu olacak, hem de kendisini daha yaratıcı hissedecektir.
Zaten proje tabanlı veya birden çok sınama yöntemi ile doğru bir şekilde değerlendirilmek yerine çocukları baskı altına alan tekdüze, klasik bir sınav sistemi ile boğuşmaktadırlar. Ailelerin onları küçük yaşlardan itibaren doğayı, bilimi öğrenmelerini sağlayacak, sanatsal yönlerini geliştirecek aktiviteler ile onları yönlendirmeleri gerekmektedir. Çocuğun bir dünya görüşü kazanması için bunlara ek olarak bir de yabancı dil getirilebilir. Genelde aileler, üniversiteye giriş sınavında ve okullarda öyle istendiği için çocuğun sosyal ya da fen bilimleri derslerindeki başarısını daha çok önemsemekte. Oysa ki unutulmamalıdır ki, dünya gün geçtikçe daha da globalleşiyor, son teknolojileri yakından takip etmek yabancı dil becerisi de istiyor. Yabancı dil becerisi olmadığını düşünen bir çok yetenekli üniversite öğrencisi, özgüven eksikliği ile teknolojik gelişmeyi yakından takip edemiyor, idealist düşünmekten uzaklaşıyor ve maalesef bir dünya vatandaşı olabilme ayrıcalığını kaybediyor.