Küçüklüğümde hep öğretmencilik oynardım. Annemin uzun eteklerini giyerdim, belime de kemer takardım, aynanın karşısına geçip öğretmen rolüme hızlıca bürünürdüm. Ayna aslında benim sınıfımdı. Aynada öğrencilerimi görürdüm ve bu nedenle hep aynaya bakarak “sevgili öğrencilerim” diyerek başlardım ders anlatmaya. 🙂

Evimizin karşısında bir tarla vardı, biz her akşamüstü o tarlada oynardık. Şimdiki zamanların kötülükleri o dönem daha azdı. Annelerimizin balkonlardan bize bakmaları yeterliydi. Bizler şimdi çocuklarımızın yanı başında onları gözetleyerek ve kollayarak oyun oynamalarına izin veriyoruz. Ama çocukluğumuzda böyle değildi, O tarla sanki en güvenli bölgeydi herkes için. Burada da oyunlar oynarken yine ben hep öğretmen olurdum.

Aradan yıllar geçti, şimdi mühendisim 🙂 Yani büyüdükçe hayaller ve idealler değişebiliyor. Lise son sınıfta üniversite sınavına hazırlanırken, kafamda mühendis olmak vardı ama hangi dalında olacağı ile ilgili kafamda bir net tablo yoktu. Hocamızın biri meslekler hakkında bilgiler veriyordu, Endüstri Mühendisliğinden bahsederken ben o zaman karar vermiştim, “Evet ben bu mesleği seçeceğim” dedim kendime. Sınava hazırlanırken de hedefim belliydi.

Ailem doktor olmamı istiyordu. Anne ve babaların, hep bir çocuğunu doktor yapma hayali vardır, bu hayal bizde de geçerliydi. Ama ben kararlıydım, Endüstri Mühendisi olacaktım. Benim döneminde tercih listesi sınavdan önce yapılıyordu, tercihlerimi yaptım ve ailemin özellikle de babamın istediği şekilde tıp seçeneklerini de bu listeye ekledim. Ama hepsini en alt sıralara yazdım. 🙂  Endüstri Mühendisliği tercihlerini ise üst sıralara yazdım ki, puanım geldiğinde ben direkt üst sıra tercihlere atanayım diye. Bir nevi hilekarlık yaptım yani anlayacağınız. Çünkü kendi tercihimi yapmak ve okumak istiyordum. Şimdiye kadar onların tercihlerine uymuştum, uyumlu bir çocuktum ama bu sefer baş kaldırmaya karar vermiştim.

Tabii planlarım tuttu. Fen puanım Tıp fakültesini tutuyordu, matematik puanım da Endüstri Mühendisliğini. Ve benim tercihlerimde üst sıralarda endüstri mühendisliği olduğu için bilgisayar beni otomatikman bu bölüme atadı.

16 yıldır çalışıyorum, pişman mıyım? Hayır.. Yine aynısını yapardım. Ara ara kararımı sorguladığım dönemler oldu. Ülkemizde mühendislerin değeri maalesef pek bilinmiyor, bundan dolayı çoğu zaman kızdığım, keşke veya acaba dediğim zamanlar oldu. Ama yine de pişman olmadım.

Geçenlerde kızım bana,  sınıfından bir arkadaşının babasının sınıfta sunum yaptığını (Veli sunumları kapsamında) ve avukat olan babasının Avukatlık mesleğini kendilerine anlattığını söyledi. O kadar çok heyecanlı anlatıyordu ki bir an Avukat olmak istiyor gibi geldi. Ben merakla, “Anneciğim galiba sen bu mesleği sevdin, ilerde sen de Avukat olmak ister miydin?”  diye sordum, Aldığım cevap aslında beni şaşırtmadı. “Kesinlikle Hayır Anne…”

Neden şaşırmadım, çünkü kızımı tanıyorum, teknik konulara meraklı. Avukatlık ile şimdilik onu bağdaştıramıyorum. Ama tabii ki belli olmaz. 🙂  “Neden istemiyorsun” diye sordum, “Çok kalın kitaplar okuyup ezberliyorlarmış, ben sevmem” dedi. Bingo, doğru tahmin .. 🙂

Biz anne ve babalar çocuklarımızın gelecekte iyi bir meslek sahibi olmasını istiyoruz.  İyi bir meslek sahibi olsun, iyi bir geleceği olsun, çok kazansın, iyi hayat şartları olsun istiyoruz. İstemeden de olsa bu meslek seçimine hep maddi yönden bakıyoruz, daha iyi bir kazanç sağlayacak, kariyer yapabilecek, ünvan sahibi olabilecek meslekleri seçmelerini istiyoruz. Sevdiği, hayal ettiği işi yapması değil de, çalışırken çok para kazanması ve iyi şartlarda yaşaması bizim için daha önemli oluyor sanki. Anne ve  baba olarak tabii ki bunu istemek en doğal hakkımız. Ben de isterim. Ama işini sevmesi de önemli, severek çalışması da önemli. Hep kafamızda belirli meslekler, işler vardır. . Öğretmen-Avukat-Mühendis ve Doktor.  Bir de devlet memuru olursa hayatı garanti. Bir işe girsin, çalışsın, çok para kazansın, hemen CEO olsun , yönetici olsun isteriz. Bizim bu isteklerimiz onları da hemen etkiliyor. Yeni başlayan gençler iş hayatlarında çok kısa sürede yükselmek ve unvan sahibi olmak istiyorlar. Herşeye en kolaydan ve en hızlı bir şekilde sahip olmak istiyorlar. Bizler kendi hayallerimizi ve isteklerimizi onlara aşılıyoruz, onlar da bizim gibi düşünmeye başlıyorlar.

Belki de çocuğumuz ressam olmak istiyor, ya da bir çiftçi olmak istiyor. Belki de profesyonel bir fotoğrafçı olmak var hayalinde. Ya da gökyüzünde kocaman bir uçağı uçuran bir pilot.. Ya da bir rüzgar koşan atlet, bir kuğu gibi dans eden balerin.

Geçenlerde üniversiteden bir hocam anlattı Elektrik ve Elektronik Mühendisliği bölümünde birinci sınıf öğrencilerinin ilk dersine giriyor ve her sene sorduğu soruyu yine soruyor,  “Bu bölümü neden seçtiniz?”. Çok yüksek puanla giren öğrenciler de var içinde. Aldığı cevaplardan çok azının kendi tercihi olduğunu anlıyor. Hatta bir tanesi, “Ben arkeolog olmak istemiştim ama annem ve babam bana zorla bu bölümü yazdırdılar., Arkeoloji işinde para kazanamazsın dediler.Bu nedenle buradayım” diye bir cevap veriyor.

Aslında ne iş yaparsak yapalım, ne kadar kazanırsak kazanalım önemli olan mutlu olmak ve severek çalışmak. Hayallerimizi gerçekleştirmek. Arkeolog olma hayali olan bir elektrik elektronik mühendisinin çalışma hayatında işine mutlu ve heyecanla gitmesini bekler misiniz? Bence Çok Zor… Heyecan duymadığı ve sevmediği bir işi yapan kişilerden de yaratıcı olmasını, araştırmacı ve yeni fikirler üreten bir çalışan olmasını bekler misiniz? Yine çok zor derim.

İşim gereği sanayicilerle zaman zaman konuşuyoruz, hepsi aynı şeyi söylüyor, “Mühendisler ve/veya başka bölümlerde okumuş gençler geliyorlar ama içlerinde heyecan yok ve araştırma isteği yok” diyorlar. En büyük nedenlerinden biri de bu çünkü. Orada olmalarının sebebi kendi tercihleri değil, anne ve babalarının tercihi. Kafalarında belki başka bir şey hayal ediyorlardı. Geçenlerde genç ikinci kuşak bir sanayici ile görüştüm, babasının işini devralmış, aynı zamanda makine mühendisliği okumuş ama kendi isteği ile. Makinelere resmen hayran birisi. Kafasında birçok proje var, yenilikçi fikirler var. Çünkü bu mesleği severek yapıyor. Bu sevgiyi gözlerinde ve projelerinde görebiliyorsunuz.

Kızımla sohbetime yeniden dönersem, ona son soruyu da sordum, “Ne olmak istiyorsun” dedim. “Daha karar vermedim” dedi.. Bence bu yaşında verebileceği en doğru cevaplardan biri . Fikirleri çok değişecek biliyorum,  ama emin olduğum birşey var ki,  ne isterse onu yapacak. Kendi mesleğini kendi seçecek. Ama tek isteğim ne yaparsa yapsın elinden gelenin en iyisi yapsın, farklı yapsın, özgünlük katarak yapsın. Biz anne ve babaların da burada destek olması gerekiyor bence.

Bu konunun sonu yok benim için, bu nedenle çok sevdiğim bir söz ile sonlandırayım yazımı  🙂

Eğer Sevdiğin İşi Yaparsan, Hayatın Boyunca Bir Kez Bile Çalışmış Olmazsın (Konyüçyus)

 

Yazar Hakkında

admin

Yorum Yaz