Blogcu Anne’nin “Türkiye’de Çalışan Anne Olmaya Çalışmak” başlıklı yazısını okuduğumda, çok uzun zamandır yazmak istediğim bir konuyu hatırladım ve içimi dökmeye karar verdim.
Yazıdan göreceğinize gibi konu, çalışan anne olmaya çalışan anneler..
Ben tam 15 yıldır çalışıyorum. 2008 yılından bu yana da çalışan bir anneyim. Zaman zaman zorlu günlerim oldu, zaman zaman da bunaldığım günler. Bu sürede pek çok çalışma arkadaşı ile ve farklı yöneticilerle çalıştım.
2007 yılından bu yana da yöneticilik yapıyorum.
Kadınların ve özellikle anne olan kadınların çalışma hayatında yaşadıkları zorlukları da çok iyi biliyorum. Bu zorlukları yaşamamızın pek çok nedeni var. Bunları kendimce özetlersem;
- Kadının yerinin evi olduğunu düşünmek (Nefret ediyorum bu düşünceden, bu tercih kadına ait olmalıdır. Bir başkası düşündüğü için ya da istediği için değil)
- Kadın yapamaz demek, (En sinir olduğum konudur)
- Ve anne olan kadınların çocuklarına da zaman ayırmaları gerektiği için verimli çalışamadıklarını düşünmek.
Ben özellikle üçüncü şık hakkında düşüncelerimi paylaşmak istiyorum.
Bir endüstri mühendisi olarak, üniversite yıllarında tüm temel derslerimizde öğrendiğimiz birinci kavram verimlilik konusuydu. Her ne yapıyorsanız yapın, çıktıların kalitesi ve miktarı önemlidir. Yani önemli olan verimliliktir. Verimlilik girdiler ile çıktılar arasındaki ilişkidir. Bu herhangi bir mal veya hizmet üretirken de geçerli olduğu gibi, insan faktöründe de geçerlidir.
Bizim çalışma hayatımızda belki de en çok takıldığımız, anlayamadığımız ya da anlamak istemediğimiz konulardan biri de bu verimlilik konusudur.
İşletmeler için üretimde verimlilik nasıl önemli bir konu ise insanlar için de önemli bir konudur. Verimli çalışan insanlar da vardır, verimsiz çalışanlar da. Bir işletmede çalışanların verimliliği de o işletmenin başarısını ve gücünü etkiler.
Fakat bizim karıştırdığımız tek konu saatlerce çalışmanın verimlilik ile eşit anlama geldiğini zannetmemizdir. Ama asıl önemli ve doğru olan, yapmanız gereken sürede ürettiğinizi miktarı ve kalitesidir. Sahip olunan kaynaklarla ne kadar sürede ve hangi kalitede ürettiğinizdir.
Bir saatte bitirilmesi gereken bir işi, siz zamanında ve doğru bir şekilde bitirmişseniz verimli çalışmışsınızdır. Aynı işi daha kısa sürede ve aynı kalitede yapmayı başarmışsanız verimliliğiniz artmıştır. Etkili bir çalışma gerçekleştirmişsinizdir. Ama bir saatlik işi siz çok daha uzun sürede yapmışsanız ve kalitesinde de sıkıntılar varsa orada yanlış giden bir şeyler vardır.
Bazen, bir günün 5-6 saatinde o kadar çok verimli çalışıp üretken olursunuz ki, bir çalışan olarak sizden beklenenleri yapmış ve başarılı sonuçlar da elde etmiş olursunuz. Yani önemli olan çıktıdır.
Bizim çalışma kültürümüze baktığımızda saatlerce süren çalışmalara ve mesaiye kalmalara ne kadar sıcak baktığımızı, ne kadar da çok bununla övündüğümüzü görüyorum. Bir an gelir asıl yapılması gereken işin başarısı da unutulur, çok çalışmanın başarısı konuşulmaya başlanır.
Bazen elbette ki son tarihli işlerde çok çalışmanız lazımdır. Hatta gecelemek gerekir. Benim de çok gece çalıştığım işler oldu ve halen de oluyor. Daha dün gece bile, bitirmem gereken bir proje raporu üzerinde çalıştım. Hafta sonu tamamlamak zorunda olduğum işler oldu. Bitirmem gereken, sorumluluğumda olan, önem verdiğim, tekrar tekrar kontrol etmek istediğim çalışmalar oldu. Bu zaten sizin aldığınız sorumluluk ile alakalıdır. İşinizi sevmekle alakalıdır. Kimsenin sizi bunun içi zorla çalıştırmasına gerek olmamalıdır.
Ama bunun dışında, gün içinde işlerimi en verimli şekilde halletmeye çalıştıktan sonra akşam ailemle zaman geçirmek isterim, kendime zaman ayırmak isterim. Zaten bunlar da sizin bir sonraki güne daha verimli olmanızı sağlayacaktır. Kendime ayırdığım zamanlarda bile, kendimi geliştirmek adına yeri gelir işimle ilgili yazılar okurum, kitaplar okurum. Ama yeri gelir bir anne olarak ve bir kadın olarak çamaşır sererim, evimi temizlerim, çocuğumla ilgilenirim, yemekler yaparım, ütü yaparım, misafir karşılarım ya da ailemden desteğe ihtiyacı olanlara koştururum. Çocuğumun okul işleri ile ilgilenirim vs vs. Yani aynı anda pek çok şeye de koştururum.
İşte anne olan kadınların çalışma hayatında pek de istenmemesinin (bu her kurum ve işletme için geçerli değildir tabii ki) en büyük nedeni budur. Tüm bunlarla uğraşacağı için verimli olamayacağını düşünmek, yani saatlerce çalışamayacağını bilmek. Ama bilmez ki, belki de o kadın kendisine verilen görevi en uygun zamanda bitirip teslim edecek belki de daha fazlasını yapacak. En iyi şekilde yapacak.
Anne olan kadınların daha verimli olduğunu düşünüyorum. Daha çok planlıdırlar, daha çok işi en kısa sürede hallederler. Ben bazen eşimle gün içinde neler yaptık diye konuşurken, benim ondan daha çok fazla koşturduğumu, birden fazla aynı işi halledebildiğimi görüyorum.
Yani bir işveren olarak verimli bir personel almak isterseniz önce anneleri seçin derim.
Önemli olan verimli çalışmaktır.
Önemli olan üretmektir.
Evde olan, bir işte çalışmayan kadınlarımız için de önemli olan üretkenliğidir. Evde olan bir kadın da ve bir anne de aslında üretmektedir.
Çocuğuyla ilgilenen, ona en iyi eğitimi vermeye çalışan, araştıran, okuyan, öğrendiklerini uygulamaya çalışan kadınlar da üreten kadınlardır. Evinde el emeği ile yaptıklarını satan kadınlar da çalışan kadınlardır. Tarlayı süren, ekip biçen kadınlar da çalışan kadınlardır.
Annem emekli, ama emekli olduktan sonra daha bir gününü boşa oturarak geçirdiğini görmedim. Çocuklarımıza bakar, bizim gün içinde yapamadığımız işleri halleder, evimize yemek desteği sağlar, hiçbirşey bulamazsa oturur buzluğa atılacak yemekler yapar. Biz akşam eve geldiğimizde kolaylık olsun diye. Şimdi benim annem çalışmıyor demem haksızlık geliyor bana. Çünkü gün içinde o kadar şey üretiyor ki.
Bunun yanısıra bir işyerinde saatlerce boşa oturup, hiç bir şey üretmeyen çalışma hayatında çalışmayan kişiler de vardır. Kadın veya erkek hiç fark etmez. Burada cinsiyet ayrımı olmadığını düşünüyorum.
Dediğim gibi;
- Önemli olan üretmektir.
- Önemli olan verimli olmaktır
Bunun için kadın, erkek ayrımını yapmaya, anne olan kadınlara daha şüpheli gözle bakmaya hiç ama hiç gerek yoktur.